BIST 9.080
DOLAR 32,37
EURO 34,95
ALTIN 2.325,04

Yunanistan’dan beter oluruz…

Zira Yunanistan’da kişi başına yıllık gelir 30 bin dolardı, Türkiye’de 10 bin dolar…

Erdoğan ekonomi danışmanlarının etkisiyle Merkez Bankası’na faiz indirimi (öyle birazcık değil, bayağı büyük bir indirim) için bastırıyor…

Peki…

Erdoğan’ın faiz indirimi istemesi ekonomik gerçekçilik mi?..

Hayır…

İlgisi bile yok…


İşte o büyük suçtur…


AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal NTV'
de şunları söyledi:

“İsrail Türkiye'ye jet yakıtı satıyor gibi bir yalanı söylememek, neden Kürecik'i kapatmıyorsunuz gibi bir manipülasyonunun içine girmemek, Başbakan neden İsrail'den Musevi kuruluşlardan ödül aldı ve bu ödülleri iade etmiyor gibi bir takım dezenformatif, var olan bilgiyi kirleten ve bozan manipülasyonların içine girmemek gerekir.”

Açayım…

İsrail Türkiye'ye jet yakıtı satıyor mu veya Türkiye İsrail’e jet yakıtı satıyor mu bilmem, bilemem…

Ama…

Kuzey Irak Kürt Yönetiminin topraklarındaki petrol kuyularından Adana Ceyhan’a pompalanan ve Irak Merkezi Yönetimi’ne ait olan petrolün İsrail’e sevk edildiğini ben de biliyorum herkes gibi…

Yanlış olan petrolün İsrail’e satışından daha çok İsrail’in ödediği paranın Barzani’ye teslimidir…

Çünkü…

İsrail tarafından Halkbank’a yatırılan para Kuzey Irak Kürt Devleti’nin değil, Irak Merkezi Yönetiminindir…

Dava konusu olduğunda (Ki, ABD açığımızı yakaladığı veya bir konuyu bizden isteyip de yapmadığımızda) dava konusu olacak, Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde “kara para aklayıcısı” ve “Irak merkezi Yönetimine ait paraya el koymak” suçlamasıyla yargılatacaktır…

İşin fenası…

Mahir Ünal bu konuda hiçbir açıklama ya da inkâr da yapmamaktadır…

Asıl mühim olan jet yakıtı satılıp satılmadığından daha çok işin bu boyutudur…

“Türkiye’nin İsrail’e jet yakıtı satması mühim olmaz olur mu?...”

Pardon…

Tabii ki mühim…

Hata vahim bile…

Zira yakıt; Filistinli çocukları katletmek için kullanılıyor…

Ancak…

Türkiye’nin İsrail’e jet yakıtı sattığını kanıtlamak imkânsız gibi bir şeydir…

Meselâ Türkiye yakıtı A ülkesine satsa ve A ülkesi yakıtı İsrail’e sevk etse ne diyebilirsiniz?..

Ama…

Irak Merkezi Yönetiminin anayasalarından ve uluslararası sözleşmelerden doğan hakkı olan parayı bir başkasına ödemek…

İşte o olmaz..

İşte o büyük suçtur…

Erdoğan tamamen “Siyasi” davranıyor…

CB seçimlerine gidildiği şu aşamada piyasalar kan ağlıyor…

2001 krizinden hemen sonraki günleri yaşıyoruz adeta…

Klâsik deyimiyle “esnaf siftahsız kepenk kapatıyor”

Daire satışları durdu…

Daire satışlarındaki durgunluk inşaat malzemesi satışlarını felç etti

Beyaz eşyada yaprak kımıldamıyor…

Perdeciler, mobilyacılar kan ağlıyorlar…

Bütün bu bilgilerin Erdoğan’a iletilmemesine imkân var mı?..

Durgunluğun sebebini sorduğunda; yakın çevresi: “Faizler yüksek efendim… Düşerse piyasalar canlanır” diyor…

Oysa yanlış bir düşünce…

Yani…

“Faizler düştü” diye tüketici bankaların kapılarında kredi kuyruğu oluşturmaz…

Oluşturursa da arz – talep yasası devreye girer bankalar kredi faizlerini yükseltir…

Yani…

Tam da kedinin kuyruğunu kovalayıp yakalayamaması gibi bir şey olur…

 

DEMEK İSTEMEM O Kİ…

Faizler düşünce piyasalar (krediyle) açılmaz…

Ucuz kredi satışlara hareketlilik getirmez…

Getirse de çok sınırlı bir hareketlilik olur bu…

Çünkü…

Şu sorunun cevabı çok önemlidir…

Faizler neden düşürülecek?..

Tüketicin daha ucuz kredi kullanması için değil mi?..

İyi ama…

“Kredi” ne demek?..

Tabii ki “borç” demek…

Tüketicinin borçlanması demek…

Borçlanmak için ise aylık zorunlu giderlerin dışında elde bir paranın kalması gerek…

Ki…

Kredi borçlarının taksitleri ödenebilsin…

 

EY GÜZEL İNSANLAR…

Zurna işte orada “Zırt” diyor…

Çünkü…

Vatandaşta zorunlu harcamalarının dışında kredi borcunu ödemek için ayırabileceği bir “gelir fazlası” yok…

Gelir fazlası yaratabilenler ise ya geçmiş borçlarını ödemeye çalışıyor…

Ya da icradan kurtulmak için…

“Gelir fazlası” olan ve fakat buna karşılık borcu da olmayanın ise zaten kredi ihtiyacı da, konut satın alma ihtiyacı da yok…

Yüksek enflasyon, düşük faiz dönemlerinde elinde parası olan ya konut satın alıyordu parasını koruyabilmek için ya otomobil

Bugün için öyle bir durum da söz konusu değil…

Yani…

Halen reel faizle dönüyor piyasalar…

Oturmak için değil, tasarrufunu korumak için konut satın almayı düşünenler için cazip değil yani…

Paralarının bankada, dövizde veya altında durması hem daha akıllıca hem de ihtiyaç duyduğunda hemen akışkan (Likit) hale gelebiliyor…

Oysa konuta bağlanan birikimi nakit paraya çevirmek istediğinizde çok zorlanıyorsunuz…

Hatta bugün için neredeyse imkânsız gibi…

 

AZ DAHA UNUTUYORDUM…

Deyin ki faizler düşünce ben yanıldım…

Tüketici alabildiğine borçlandı…

Konut veya otomobil ya da beyaz eşya, v.s., v.s. satın alımını hızlandırdı…

Tamam ama…

Bütün bunları karşılayacak üretim nerede?..

Yok…

Olmayınca ne olacak?..

İthalâta dayanılacak…

O zaman da döviz ihtiyacı artacak…

Döviz ihtiyacını ihracatla karşılayamayacağımıza göre ne yapacağız?..

Dövizle borçlanacağız…

Bu ise cari açığın alıp başını gitmesi demek…

Yani…

Yüksek ateş…

Yani havale geçirmek gibi bir şey…

Oysa MB faizleri neden arttırmıştı?..

İthalâtın önüne geçebilmek için…

Hay Allah!..

Gördünüz mü?..

Kedi kuyruğunu kovalıyor kovalamasına ama bir türlü yakalayamıyor…

Yakalayabildiği de görülmüş değil…

Hem zaten geçtiğimiz ay cari açık sevindirici ölçülerde düştü…

Yani…

İstenilen oldu…

Ama…



BAŞBAKAN BELLİ Kİ MEMNUN DEĞİL

“Kedi kuyruğunu kovalasın… Yakalayamazsa da ne yapalım hiç olmazsa hareket olsun bereket olsun” diye düşünüyor…

Belli ki Başbakan’ın yanında beyniyle düşünen danışmanı yok…

Oysa olmalı…

Olmalı ve kendisine demeli ki:

Sayın Başbakan!..

Yine daha çok tüketip, daha çok ithalat yaparsak daha çok borçlanmamız gerekecek…

Daha çok borç ise geleceğimizi ipotek altına aldırmak demek…

Yeni bir 2001 krizi demek…

Lütfen bastırmayın…

Bir süre kemer sıkmak zorundayız…

Sıkmazsak Yunanistan’dan beter oluruz…

Zira Yunanistan’da kişi başına yıllık gelir 30 bin dolardı, Türkiye’de 10 bin dolar…

Allah korusun…

Halk sokaklara dökülür ‘ekmek!’ diye bağırmaya başlar…

İşte o zaman ne siz kalırsınız ne biz…

Hepimiz perişan oluruz…

 

SON SÖZÜM ŞU:

Ey sorumluluk sahipleri!..

Lütfen akıl…

Lütfen sağduyu…

Lütfen itidal…

Lütfen…

Lütfen…

Lütfen…