BIST 9.885
DOLAR 32,52
EURO 34,88
ALTIN 2.450,57

Yeni YÖK Kanunu’na doğru “Üniversitelerimiz”…

YÖK, akademisyenler, sorunlar, çözümler

“Çoğu insan kendilerini mutsuz eden şartlarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar... Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata şartlanmış durumdalar... Huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum... İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır... Hayatın keyfi yeni deneyimlerdedir... Bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük bir keyif olamaz... Her yeni gün, yepyeni bir güneşin altında doğabilir...” (...Barney Stinson)

Üniversiteler; bilim insanları eli ile, sürekli kendini yeniler ve toplumu araştırmacılığa, üretime sevk eder. İnsanlığın oluşumunda/hayatında; sanat, felsefe, din, bilim, tekniğin önemli yeri vardır ve bunları ancak “üniversite” sağlar… Üniversite, toplumun en üst, değerli, saygın kurumudur…

Ülkemizde son 6 yılda 85 üniversite kuruldu. Sn. Başbakan  eğitim konusunda yatırımdan kaçınmıyor… Ama, yetişmiş insan gücü birdenbire oluşmuyor… Verilere göre 68'i vakıf, 102'si devlet üniversitesi olmak üzere 170 üniversitenin, 30 bin akademisyene ihtiyacı olduğu bildiriliyor. ( OECD ortalaması 110 bin imiş.)

Bugün için öne çıkan sorunlar şöyle sıralanıyor;

Yabancı dil öğretiminin ilköğretim ve lisede çözülemediği gibi; lisans, yüksek lisans, doktora/sanatta yeterlikte  problem olarak devam etmesi,

“……..Ama gelin görün ki bizim çocuklarımızın çoğunluğu hâlâ "My name is Hasan"dan öteye gidemez ya da biraz fırlama olan "I love you I love you, do you love me yes I do" diye ortalarda dolaşır.
Dolayısıyla herkes orta öğretimde İngilizce dersi gördüğü halde toplum olarak İngilizce özürlü olmamızın üç nedeni olabilir:
1) Türkiye'de İngilizce hocaları doğru dürüst İngilizce bilmiyor. Bu nedenle herkesi bu dersten İngilizce bilmeden geçiriyor.
2) Biliyor, öğretemiyor. Bu nedenle herkesi başarılı sayıyor.
3) Biliyor, öğretebiliyor da uğraşmak istemiyor. Bu nedenle başarılıyı da başarısızı da geçiriyor…….” *

 

Öğretim üyesi yetiştirme sistemindeki aksaklıklar(Bu programlar nedeniyle akademisyenlerin kariyerini başladığı şehirde bitirmek zorunda kalması v.b. gibi),

Doktora programlarındaki ideolojik ve keyfî uygulamalar,

Maaşların ve ders ücretlerinin düşüklüğü,

Ders kredilerinin fazlalığı, araştırmaya zaman kalmaması,

ÜDS nin Y.Doç.ler önünde (Doç. başvuru için) baraj olarak kabul edilmesi,(Sayıları 15.000 ulaşan, alanında yeterli yabancı dili ve çalışmaları  olan, birikmiş  Y.Doç.Dr. lerin ÜDS den doğan mağduriyetlerinin giderilmesi ile üniversitelerde önemli bir boşluk doldurulacak ve yeni öğretim üyesi yetiştirmede “bilim insanı gücü” kullanımı imkanı doğacaktır.)

4 yıl olan doktora programlarının süresinin danışman hocaların da etkisiyle 7-8 yıla çıkması,

Vakıf üniversitelerinin, devletten yüksek maaşlarla personel transfer etmesi,

“……..İlk kurulan vakıf üniversiteleri başka üniversitelerin öğretim üyeleri ile yola çıkmıştı ve genellikle yarı zamanlı kadrolarla eğitim veriyordu. Gelişmiş imkânları ve kampusları yoktu. Ama kısa sürede dezavantajlarını giderdiler ve hatta bu alanlarda avantajlı hale geldiler. Bugün vakıf üniversitelerini öğrencilerin tercih etme nedenlerinin başında güçlü akademik kadroları ve gelişmiş kampus olanakları geliyor. Vakıf üniversiteleri daha birçok açıdan öne çıkıyor. Bunları şöyle sıralayabiliriz. Yabancı dilde eğitim, güçlü uluslararası bağlantılar, çift diploma imkânı, uygulamaya dayalı eğitim, üniversite sonrası kariyer için özel çaba, sürekli kalite artışı, motive eden sosyal iklim, inovasyon ve teknoloji kullanımı, iş dünyası ile güçlü ilişkiler, beyin göçünü tersine çevirme imkânı, yaşam boyu eğitim, sosyal sorumluluk konusunda hassasiyet........” **

 

50/d'ye göre görev yapan araştırma görevlilerinin sorunlarının devam etmesi,

Vakıf üniversitelerinin, özellikle laboratuvar, teknik ve bilimsel altyapı yatırımı gerektirmeyen sosyal bölümler açması, 

Yurtdışına gönderilen ve yurda dönen öğrencilerin uzun yıllar zorunlu hizmete tabi tutulması,

Yurtiçinde farklı üniversitelere misafir öğretim elemanı olarak gitmek isteyen akademisyenler için başlatılan Mevlânâ ve Farabi programlarının da yetersiz olması,

Yurtdışına çıkan her 10 öğrenciden 7'sinin orada kalıp ve 3'ünün dönmesi,

v.b. sebeplerin yeni YÖK Kanunu’nda*** giderilmesi bekleniyor.

“……….Adı tartışmaya açık, ama yeni oluşacak kurum Yükseköğretim denetleme ve koordinasyon Kurulu haline dönüşecek. Denetleme, mevzuat denetimi ile eğitim ve bilimdeki standartların sağlanıp sağlanmadığıyla sınırlı olacak; gayet tabi standartların tespiti de geniş katılımlarla yapılacak. Yükseköğretim sistemini, öğretim elemanlarını, öğrencileri rahatlatacak, nicelik artışıyla nitelik endişelerini ortadan kaldıracak ve dünya ile rekabet edebilecek yeni bir sistem için görüş ve önerilere; eskisi gibi üç beş kişinin hazırladığı yasalara değil ortak akıl ürünü düzenlemelere ihtiyaç bulunuyor.”****

Örneğin; akademisyenlik için en önemli aşama olan doktora programlarına başvuran aday sayısı her geçen yıl artmasına rağmen, eğitim sürecindeki keyfi uygulamalar mezun sayısını düşürüyor. (2011'de 42 bin 938 doktora öğrencisinden 4 bin 638'i mezun olurken 2012'de rakam, 61 bin 488 öğrenciden 4 bin 617'ye düşmüş.)

Üniversite sisteminin oturması için, hep olumlu gelişme tahmin edilirse 20 yıla ihtiyaç olduğu belirtiliyor.

Peki 20 yılda kaç nesil heba/kobay olacak?

Bu sürede mezun olanlar ülkeye ne katkıda bulunacaklar?

Bu üniversiteler mezunları, maalesef; vasıfsız, mesleksiz, sanatsız, araştırmacılıktan, üretimden bihaber  gençler olarak hayata atılacaklar.

Ama, gençlerin bu konuda hiçbir suçları yok…

Onlara imkanları sağlamayan, sunmayan, hazırlamayan bizler suçlu olacağız…

Haydi, hep beraber, kalıcı ve sürekli kendini yenileyen çözümlere, birlikte…

 

* Bir, Ali Atıf; Mili Eğitim Bakanına bir öneri, Bugün, 19.09.2012

** Gürsoy, Sait; Vakıf üniversiteleri artık daha önde…Sabah, 01.08.2012

*** Bu sorunların önemli bir kısmı  yönetmelik değişiklikleri ile kolayca çözülebilir ve akademik alan rahatlatılabilir. YÖK yapı değiştirecekse geçmiş sorunları çözerek yeni düzene geçilmesinde yarar olacaktır.
**** Dedeoğlu, Beril; Yükseköğretimde reform, Star, 19.09.2012