BIST 9.136
DOLAR 32,37
EURO 35,06
ALTIN 2.326,86
HABER /  GÜNCEL

Yalçın Topçu'dan Başkanlık çıkışı! Akıl tutulmasıdır...

Kültür ve Turizm Bakanı Yalçın Topçu, seçimden sonraki yeni süreçte nerede yer alacağını ve kendisine yöneltilen Abdullah Çatlı eleştirilerini Hatice Kübra Kocaoğlu'na değerlendirdi.

Abone ol

HATİCE KÜBRA KOCAOĞLU
İNTERNETHABER

Ankara yeni kabinenin heyecanıyla çalkalanadursun, biz 63. hükümetin Kültür ve Turizm Bakanı Yalçın Topçu ile seçim sonuçlarını, yeni dönemi ve kendisine yöneltilen bazı eleştirileri konuştuk. 

Yalçın Topçu yeni kabinede yer alacak mı? Bundan sonra siyasete AK Parti'de mi devam edecek? Başkanlık sistemi için neler düşünüyor? Abdullah Çatlı'nın mezarına neden gitti?

İşte tüm bu soruların cevapları röportajımızda...

TÜRKİYE İSTİKRARI YAKALADI

- 1 Kasım seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye siyasi istikrarını yakaladı. Şimdi bizim medeniyet coğrafyamız biz masada olmadan asla ve kata ameliyata tabi tutulamayacak. Bölücü terör örgötünün beli kırıldı, kafası ve kuruğu ayrı hareket ediyor. Şimdi önümüzdeki hükümet yeni bir konseptle uluslararası hukuktan gücünü alan hukukla bu terörün kökünü kazıyacak. Ve hep beraber göreceğiz ekonomik dengelerimiz çok yükselecek. Kalkınmamız hızlandıkça medeniyet coğrafyamız da bundan istifade edecek.

- Seçimlerden önce "1 Kasım için siyasi istiklal savaşımızdır" dediniz ve özellikle batı medyasına karşı sert eleştirileriniz oldu. Bu ifadeler üzerine eleştiriler de aldınız. Neydi kastettiniz?

Sözlerim ideolojik olarak algılandı. Oysa sözlerim hem tarihi, hem siyasi gerçekliği olan bir tespitti. 1 Kasım seçimleri siyasi İstiklal Savaşımızdır demiştim. 1. Dünya Savaşı'nın 100. yıl dönümü. 1. Dünya Savaşı'nı yaptıran küresel güçler, Osmanlıyı parçalamak ve Osmanlı coğrafyasındaki enerji kaynaklarını ele geçirmek istediler.

100 yıl sonra tekrar bu küresel güçler bizim coğrafyamızda bir ameliyat için soyundular. Bu coğrafyayı hızla İslamsızlaştırma ve insansızlaştırma gayretine girdiler. İnsansızlaştırma noktasında bir mesafe aldılar ve bunu nihayetlendirmek ve bu coğrafyada yeni bir dizayn yapmanın ilk yolu siyasi istikrarsızlıktı.

7 Haziran'a varmadan daha önce bu planlarını sahneye koydular. Ağaç bahane ettiler, peşine kutu bahane ettiler. Bu küresel güçlerin medya organlarına baktığınız zaman hemen hemen hepsi bir ağızdan, ülkemizdeki siyaseti diyazn etmeye çalıştılar. İçerideki yerli işbirlikçilerini de harekete geçirdiler. Koro halinde bunları sıraya dizdiler, birbirine benzemez partileri tıpkı Abdülhamit Han'ın devrinde olduğu gibi bugün de bir başka siyasi figürün karşısına çıkarttılar. Bütün bunlara baktığım için ben dedim ki;1 Kasım bizim siyasi itiklal savaşımızdır.

Netice de harici ve dahili bedhahların yaptığı masa başı dizayn planı büyük milletimizin derin irfanı ve ferasetine çarptı, parça parça oldu.

YÜZDE 49,5'U BEKLİYORDUM

- Siz AK Parti'nin yüzde 49,5 oy alacağıı bekliyor muydunuz?

Evet. "AK Parti'de bir oy kaybı olacak" diyenlere ben bunu söylüyordum. "Milletteki bu derin sessizliği, ferasetin kor haline gelmesi olarak görüyorum, ciddi bir patlama olacak" diyordum. 7 Haziran'da iktidarın uzun sürenin getirdiği yanlış işler yapmasının sonucunu gördük.

yalçın topçu

Mesela toprak gibi tevazu sahibi olmaları gerekirken biz bunu pek göremedik. Yukardan partinin önde gelen isimleri bir dava anlatırken aşağıda pek bunları göremedik. Yoksullukla yeterince mücadele edilmedi. Ekonomik gelişme halkın tabanına istenildiği gibi yayılamadı. Evet çok şeyler yapıldı ama hala daha biz asgari ücretin insani boyutlarını tartışıyoruz. Bunların çözülmesi lazım.

"UMARIM BUNUN KIYMETİNİ BİLİRLER"

- 7 Haziran öncesi tevazu göremedik dediniz. Peki bu yüzde 49,5'luk başarı tevazu getirir mi?

Ben 60. hükümetin bir bakanıyım ama aynı zamanda bir vatandaşım. Neticede siyasi erkle muhataplıklarımda en üstünden en altına kadar milletin verdiği bu kredinin tutulması gerektiğini düşünüyorum. Yani artık bu parti hakim parti . Ne yazık ki muhalefetimiz olması gerektiği yerde değil. Yüzde yüz fark var. Keşke muhalafetimiz bu 4 seneyi pozitif, yapıcı, etkin bir muhalefetle geçirse, etkinleşseler ve bu milletin önünde demokrasinin gereği bir seçenek olsa. İktidar hata yaptığı zaman milletimiz kulak çekiyor ama peşinden getireceği kimse olmadığı için kulak çekmesi de kendine zarar getiriyor.

Şu anda iktidar olanlara açık söylüyorum sizin yaptığınız her hareket, her uygulama sadece Türkiye vatandaşlarıyla ilgili değil. Siz Arakan'daki, Filistin'deki, Türkistan, Kosova, Afrika'daki masum ve mazlum çocuğun meselesinden de sorumlusunuz. Bu iktidar tarihi misyon gereği bütün mazlum milletlerden sorumlu. Umarım bunun kıymetini bilirler.

- Başbakan Davutoğlu'nun seçim sonrası konuşmasını nasıl buldunuz?

Sayın Başbakan çok güzel ifade etti, çok memnun oldum. Yüzde 49,5 oy almış partinin genel başkanı ertesi gün hemen çıktı dedi ki "bu yetmez, 78 milyonu kucaklayacağım. 2018'deki hedefim yüzde 55'tir". Ama bir şeye de çok üzüldüm. Alternatif olması gereken muhalefet, kendi iç iktidar hesaplarıyla meşgul. Yüzde yarımı ve artırdığı iki sayıyı yeterli görüyor.

BAŞKANLIK SİSTEMİNİ REDDETMEK AKIL TUTULMASI

- Önümüzdeki süreçte siyaseten en çok konuşulacak konulardan birisi Başkanlık sistemi olacak. Sizin Başkanlık sistemine bakınışız nasıl?

Ben Başkanlık sisteminden yanayım. Bir ferde dayandırarak Başkanlık sistemini reddetmeyi akıl tutulması olarak görüyorum. Bir sistem memleketin ihtiyacına göre tartışılır. STK'larla güçlendirilmiş bir demokrasi, iki kutuplu bir siyaset. Tıpkı ileri demokrasinin yaşandığı ülkelerde olduğu gibi. Tek Meclis. Siyasi akıl tutulmasından, meseleyi kişiselleştirmeden uzak bu mevzunun tartışılmasıyla ilgili muhalafet bir kere yapıcı olmalı. Daha tartışılmasına karşı çıkıyorlar.

yalçın topçu

- Sağlam bir muhalefetin de olması gerek miyor mu bunun için?

Siyasetin toparlanması derken ona işaret ediyorum. Usül ve nüans açısından çok ufak farklılıkları olan bir çok parti var, bunlar gereksiz. İktidar partisinin genel başkanı yüzde 55 hedefi koydu ortaya, onlar da bu hedefe uygun davranışlarda bulunsun. STK'larımız güçlensin ve sonra oturulup başkanlık sistemi hangi ülkede daha iyi ve yahut o ülkelerden alınacak örneklerle kendi coğrafyamıza, kendi medeniyet kodlarımıza uygun bir sistem getirilsin. Bizim ülkemize başkanlık sistemi lazım. Bizim ülkemizde yerel yönetimler güçlendirilirken ayrıcalıklar ve ayrılıklar körüklenmemesi lazım.

SEÇİMDE ÜLKÜCÜLER BU HÜKÜMETİ DESTEKLEDİ

- Seçimde AK Parti'ye milliyetçi tabandan kaymalar oldu? Sizce Sayın Bahçeli'nin tutumu bunda etkili oldu mu?

Bir partinin, genel başkanının tutumu bizim değerlendirmemizden çok milletin terazisine çıkıyor. Milletin terazisi nedir? Seçim sandığıdır. 1 Kasım'da muhalefet partilerinin millete yeterince kendilerini anlatamadıklarını, milletin verdiği kararla gördük.

Muhalefet kendilerine 7 Haziran'dan sonra milletin verdiği büyük fırsatı, yetkiyi kullanamadılar. Bunu istemediler ve açıkca söylediler. Millet de bunu değerlendirdi, gereken dersi verdi. AK Parti'nin kaybettiği yüzde 9,5 luk kısım bu seçimlerde geri geldi.

Evet, bu seçimde hele bizim jenerasyon olan ülkücüler bu hükümeti destekledi. Mesela ben ülkücü fikir okulundan gelen birisi olarak söylüyorum; Şimdi bu destekleyenlere bürokratsa bürokraside yer verilmeli, ticaret yapıyorsa ticareten imkanlarının önü açılmalı, siyaset yapıyorsa siyaseten imkanlarının önü açılmalı, bunlardan istifade edilmeli. Bunu ben sadece kendi fikir okulum için söylemiyorum. Diğer fikir okulları için de söylüyorum. Bu renklerin, desenlerin geriye gitmesini engellemeli.

YENİ KABİNE DE OLACAK MI?

- Önümüzdeki hafta yeni kabinenin açıklanması bekleniyor. Sizi yeniden kabinede görebilecek miyiz?

Hayatımın hiç bir döneminde hiç bir göreve talip olmadım. Bu hükümet kurulurken de, yine bu masada oturuyordum ve arkadaşlarla televizyondan açıklamasını bekliyorduk. Bir vatandaş olarak da tabi endişe duyuyordum ne olacak, ne bitecek diye. Hükümet açıklanmadan 15-20 dakika önce Sayın Başbakan aradılar ve bana anayasal bir görevi tebliğ ettiler. Biz zaten vatan, millet, devlet çıkarları sözkonusu olduğunda her şeyi teferruat sayan bir siyasi anlayıştan geliyoruz.

Şimdi de hiçbir kimseden, hiçbir şekilde bir görev talebim yoktur. Bize bir ihtiyaç duyulur mu tekrar? Bunun millette bir karşılığı varsa buna kimse engel olmaz. Bu işler takdirdir ve kaderdir. Onun için bir şey diyemiyorum.

KURUCUSU OLMADIĞIM BİR YAPIDA YER ALMAM

- Bundan sonraki süreçte aktif siyasete AK Parti'de devam etmek gibi bir düşünceniz var mı?

Ben bu işi millete hizmet olarak düşünüyorum. Sanıyorum bu süre içinde ben bu iki aylık sürede 26 il, 22 ilçe dolaştım ve 5 yurtdışı ziyareti gerçekleştirdim. Bu hükmetin iki görevi vardı. Bir, sağlık ve salimen milletle sandığı buluşturma. İki, devletin iş ve işleyişini devam ettirmek. Ben iki noktada da görevi gereğince yaptığımı düşünüyorum, yarın hesabını kolay vereceğimi sanıyorum.

Siyaset meselesine gelince; ben kurucusu olmadığım hiçbir işin içinde olmam. Bunu söylerken sakın AK Parti'yi beğeniyorum beğenmiyorum şeklinde algılanmasın. Ben zaten öteden beri eleştirilerimi pozitif bir dil kullanarak hep söyledim. Doğru şeylerin de mutlak ve mutlak yanında durdum. Referandum süreci, 17-25 Aralık süreci, Cumhurbaşkanlığı süreci böyledir.

AK Parti'de bulunan arkadaşların yaptıkları işlere doğru olduğu sürece, zaten sivil olarak da gereken katkıyı veriyorum. Ama ben saniyesine sahip olamadığım bir hayat için ömrü hayatımda hesap yapmadım. Tekrar altını çiziyorum; ben kurucusu olmadığım bir yapı içinde asla olmam. Devlet görevi başka bir şey. Devlet yine böyle bir görev verirse başım üstüne derim.

BENİM TANIDIĞIM ÇATLI VEFAYA LAYIK BİR ÇATLI

-Abdullah Çatlı'nın mezarını ziyaret etmeniz bazı çevrelerce çok eleştiri aldı. Bu eleştirilere bir cevabınız olacak mı?

O ziyaret insanidir, İslami'dir, bir vefadır. Diyorlar ki "Çatlı'nın mezarına niye gitti?" Niye gitmeyeceğim? Çay içmişim, simit yemişim, anasını bilirim, kardeşini, babasını bilirim. Şimdi Remziye Ana'ya ben oraya gidince ne diyeceğim? "Ben eleştirilirim, bunun için sana gelip elini öpemedim" mi diyeceğim. Bu bana yakışır mı? Onun için kim ne derse desin. Sadece şunu diyeceğim; Biribirimizi linç etmekten vazgeçelim.

Biz millete mal olmuş insanları tartıştırmaktan adeta zevk alıyoruz. Ben de merak ediyorum, 70'li yıllarda çay içip, simit yediğim Çatlı, bizim o yıllarda tanıdığımız vatanperver, yerli ve milli kaygıları olan Çatlı, acaba gerçekten birilerinin dediği gibi mi yoksa bizim bildiğimiz Çatlı mı? Bunu kim benim önüme koyacak? Ya da Deniz Gezmiş'le ilgili... Acaba gerçekten bu Erzurum'dan çıkmış, inandığı dava için yerli kalmış, milli kalmış ama inandığı dava için mücadele etmiş falan diyorlar. Bunlar ne kadar doğrudur. Mesela Kuvai Milliye'nin kurucusu Ethem Bey, gerçekten hain midir yoksa değil midir? Buna benzer bir çok değerimiz, bunları ideolojik kalıplara sokmadan tartışamaz mıyız?

Milletin kıymet verdiklerine bu kadar çullanmanın ne anlamı var? Bu hastalıktan, ideolojik kamplaşmadan toplum olarak kurtulmamız lazım. Çatlı'nın zaten devlete, millete karşı bir şeyi varsa, devletin milletin hukuku var, kanunu var. İnsanın kardeşi diyelim ki onların dediği gibi, ben kardeş olmaktan vaz mı geçeceğim? Ben vefalı bir insanım. Ve kim ne söyler onu bilemem, benim tanıdığım Çatlı vefa gösterilmeye layık bir Çatlı. Mahzuni'nin de mezarına gittim. Niye gittim? Yerli, Anadolu insanın derdini dillendirmiş büyük bir ozanımız. Mahsuni'nin yerli bir Anadolu insanı olduğunu biliyorum, gittim ve Fatiha okudum. Ben cemevine de giderim, camiye de giderim. Bu işlere öyle at gözlüğüyle bakmıyorum. Bunlardan vazgeçmemiz lazım.

ERDOĞAN'LA AYNI MAHALLENİN ÇOCUKLARIYIZ

- Yerli ve milli vurgusunu çok yapıyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da yerli ve milli çıkışı olmuştu, "kim yerli kim değil" çok tartışıldı. Sizin yerli ve milli tanımınız nedir?

Sayın Cumhurbaşkanımızın bu ifadesinden çok memnunum. Terörle mücadeleden kararlığından memnunum. Tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek vatan vurgusundan memnunum. Yanında durmamızı gerektiren sözleri ve fiilleri var ki ben cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisini destekledim. Biz farklı sokaklarda yetişmiş olabiliriz ama aynı mahallenin çocuklarıyız. Tabi söylem benzerliklerimiz, düşünce benzerliklerimiz olacak. Onun için 7 düvel üstüne gelirken yerli ve milli olanlara yakışan bu Anadolu çocuğunun yanında durmak.

Yerli derken tek vatana, tek millete, tek bayrağa, tek devlete inanmışlıktır yerlilik ve millilik. Ve bunun için bir fikir sancısı çekmektir.

YERLİ ARABADAN ÖNCE BUNA KAFA YORMALIYIZ

-Kültür Bakanlığınız süresince gördüğünüz kadarıyla Türkiye'de kültür politikaları açısından yapılması gereken en gerekli şey sizce nedir?

Tabiki toplumların öncelikleri var. Toplumların öncelikleri daha çok ekonomik sorunlar, güvenlik, hak ve özgürlükler noktasında ama kültür dediğimiz zaman bir milletin hayatını oluşturan bir tamam. Böyle anlaşıldığı zaman bizim medeniyetimiz ve dünyayla ilgilide kültür değerleri üzerine daha faza kafa yormamız lazım. Bunu hayatımıza geçirmemiz lazım.

Kültür ve inanç turizmine çok elverişliyiz. Neden turizm gelirlerimizi 30 milyonlara 50 milyonlara çıkartamıyoruz? Buna kafa yormalıyız. Bu 4 sene önemli bir süredir.

Kültür politikalarını medeniyet kodlarımızla yaparken, küresel marka olmayı asla gözden kaçırmamalıyız. Kadim medeniyetler üzerinde oturan bir ülkeyiz ama kültür varlıklarımız küresel marka olamıyor. Turizm küresel marka olamıyor. Bunlara bakıp, düşünmeliyiz. Araba yapacağız diyoruz, olur yaparız ama bence arabadan önce şu bacasız fabrikayı niye çalıştıramıyoruz, bunu düşünmeliyiz.

Türkiye turzimle ve yazılımla kalkınabilir. Bütün enerjimizi buna kullanmalıyız. Üniversitelerimiz bilim üretmeli.Üniversitelerimizin değerli rektörleri seçim dönemi bir partinin önünde olmamalı. Onları bir buluşun, bir icadın üzerinde görmek istiyoruz.

- Göreviniz süresince içinize en çok sinen ne oldu?

Millete dokunmak oldu. Bunun yanında yurt dışı ziyaretlerin çok verimli geçtiğini düşünüyorum. Medeniyet coğrafyama dokunmak ve onları Türkiye Cumhuriyeti'nin Kültür Bakanı'yla buluşturmaktan çok memnun kaldım.