BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Vatan ve Din için kuvvet formülü; Ahlak

Bu “her alanın” karşılığına denk düşen boşlukları herkes cürmünce doldurabilir.

Afrin’de kahraman ordumuzun ilerleyişi ile birlikte çoğalan şehit sayımızın üzüntüsü ve kahrı ile dolu günler yaşıyoruz. Lakin askerlerimiz ilkeli ve ahlaki duruşları ile hassasiyet perspektifinde sivil halka zarar gelmemesine özen göstererek ilerliyorlar.

Bu davranış önce bir Müslüman olarak sonrasında da Türkiye olarak övünç ve gurur kaynağımız oluyor.

Haberlerde verilen pasajları ya da enstantaneleri kanıksamamak adına bazı hassasiyetlerimizin pür dikkat devrede olması gerektiği kanaatindeyim. Bu minvalden hareketle birkaç örneklem ile teyakkuzda olunması gerektiğini önce nefsime sonra sizlere paylaşmak isterim.

Paylaşmaya çalıştığım bu hassasiyetin sadece ordu merkezinde değil “her alanda” göndere çekilmesi gerekir. Bu “her alanın” karşılığına denk düşen boşlukları herkes cürmünce doldurabilir. 

Askerlerimizin duruşlarından mülhem genel manada hem Vatana hem Dine hizmet etmenin formülü üzerinde durmak istiyorum.

Tirmizi ve Ebu Davud’un naklettiği bir Hadis-i Şerif'e göre “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.”

Zannımca Hadis-i Şerif'te bahsedilen zamanları yaşamaktayız. Son ve mükemmel din olan İslam’ın gereklerini yerine getirmekte hem toplum olarak hem de fert olarak büyük zaaflar gösteriyoruz.

Dünya menfaatleri karşısında maalesef dinimizin emrettiği şekilde dik ve dirençli duramıyoruz. Gerek ibadet gerekse ahlak konusunda güzel örnekler sunamıyoruz dünya toplumlarına.

Bunun son örneklerini toplum olarak birlikte yaşayıp gördük. Güya İslam adına hareket ettiğini iddia eden ama televizyon ekranlarında dinimizin yasakladığı görüntüler sergileyen bir gruba devlet müdahale etmek zorunda kaldı.

Dünya hayatının menfaatleri uğruna ahlak kurallarından ödün vererek yaşamaya çalıştığımız da dinimize ve vatanımıza büyük zararlar veriyoruz lakin bunun farkına varamıyoruz. Oysa ki ahlaklı bir yaşam karşısında dine ve vatana yapılan hizmetlerin örnekleri hem geçmişte hem de günümüzde yaşanıyor.

Hz. Ali, savaş meydanında alt ettiği düşmanının öldürmek üzereyken yüzüne tükürülmesi karşısında rakibini öldürmekten vazgeçer. Hz. Ali bunun nedenini soran düşmanına şu cevabı verir: “Seni Allah için öldürecektim, lakin sen yüzüme tükürünce sinirlendim ve devreye nefsim girdi. Bunun için seni öldürmekten vazgeçtim.” Hz. Ali’nin bu cevabı karşısında “Ey Ali, eğer senin dinin bu kadar hassas bir din ise işte ben de Müslüman oluyorum” der ve İslamiyet ile şereflenir.

Tarihte sayısız örnekleri yaşanan bu ve benzeri güzel ahlak olaylarının bir benzeri de yakın tarihte yaşanır.   

Mısırlıların ve Arapların övüncü Muhammed Ali Rişvan başarılarını çok insanın bilmediği Mısırlı bir judocudur. 1984 yılı Los Angeles olimpiyatlarında judoda altın madalyayı hak ettiği halde gümüş madalya kazandı.

Rişvan, şampiyonluk maçında Japon rakibiyle karşılaşır. Japon sporcunun sol ayağında tendonlarda yırtılma olur. Bu yüzden sol tarafı zayıftır. Müsabakada antrenörü Rişvan’a ısrarla rakibinin sol bacağına saldırmasını bağırıyordu.

Fakat o hiç buna çabalamadı ve yenildi. Gümüş madalyayı kazandı. Bu durumu röportajda soran gazeteciye şunları söyledi: “Benim dinim yaralıya vurmayı yasaklıyor. Eğer o durumdayken sol bacağına yüklenseydim sakat kalabilirdi; madalya için bunu ona yapamazdım.”

Onun bu tavrı ayakta alkışlandı ve UNESCO dünyanın en ahlak sahibi sporcusu üstün ödülüne layık gördü. Japonlar onu bir kral gibi ülkelerinde karşıladılar.

İstatistiklere göre onun bu tavrından etkilenip İslam’ı inceleyip dünyada elli bin kişi Müslüman oldu. Hatta bunlardan biri olan Müslime Japon Riko hanım ona âşık oldu ve evlendiler. 

Günümüz Müslümanları olarak eğer mutlak manada İslam kimliğimizin hakkını vermek istiyorsak dünya hayatının cazibelerinden sıyrılıp ahlak üzerine şekillenmiş bir hayat yaşamamız lazım. Yoksa dinimizin emrettiği ahlak üzere olmayan bir yaşamın ne bize, ne topluma, ne vatana, ne de İslamiyet’e bir faydası olmayacaktır vesselam…