BIST 9.059
DOLAR 32,33
EURO 35,07
ALTIN 2.298,31

Üniversitelerde “idarecilik” ve “unvan” ilişkisi…

ünvan, idarecilik, başarı

İdarecilikte başarılı olmanın yolları konusunda epeyi yayın var, ama kimse okumuyor…Çünkü, gerek yok!, kendimize özgüvenimiz o kadar çok ki!...

Kişiler göreve gelirken ne yapacağını anlatmıyor, projelerini ortaya koymuyor, ama, görev bitip, alınınca/ayrılınca, ne kadar başarılı olduğunu anlatıyor-sanki çalışanlar kör, sağır-, ayrıca göreve gelirken takip ettiği yolun aynısını kendi yaşayınca, saldırganlaşıyor, küçülüyor, küplere biniyor, dedikodu üretiyor…

Romalı düşünür Publilus Cyrus "Maxims"inde ne güzel söylemiş; “Söylediklerimden çoğunlukla pişman oldum  ama suskunluğumdan hiç pişmanlık duymadım"

Aslında, atanılan dönem düşünülse/çalışılsa, başarılı olunca devam edebilme şansının olabileceği bilinse, makamı “kendisinin” değil “ülkenin” olarak algılansa sorun kalmayacak…

Ancak, bu ülkede –kurumların adı değişse de- kişiler, hala; görevin ölünceye kadar kendinde kalacağını sanıyor, tarihe, uygulamalara, hayata, örneklere bakmıyor…

Yazık…

“…….Hayatımda çok dolmuşa bindim, ama dolduruşa gelmedim. Ben yaşadığım günü son günüm, seçildiğim dönemi son dönemim, yaptığım görevi son görevim diye düşünürüm ve öyle çalışırım. Bu benim hayat felsefem…..” (Meclis Başkanı  Sn. Cemil Çiçek/Basından)

 

“…………………Gazi Mustafa Kemal Paşa, "Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister" diyeceğine, "Muallimler lütfen evvelâ sizler öyle olunuz" şeklinde bir direktif verseydi daha iyi olacaktı..............” * 

32 yıl boyunca, bir çok Bakan, Rektör, Rektör Yardımcısı, Konservatuar Müdürü, Belediye Başk., Daire Başk., Kültür Müd., STK Başkanları v.b. çalıştık, görev yaptık… Nasıl atandıklarını, nasıl alındıklarını takip ettik… (Konservatuarın 40. yılında yayınlanacak tarihini yazdığım için de önemli benim için) Bu konularda da “insan”, “bilgi”, “idarecilik nosyonu” konusunda ilerleme sağlanmadığını gördük…

Yıllardır üniversitelerde idari konularda her yıl seminer açılmasını, idarecilik yapmak isteyenlerin bu seminere katılmasını, aldıkları dersleri başaranların idari görevlere atanmasını önerdim. (Çünki, idarecilik hem zordur, hem kolaydır.) Verilecek dersler; kurum tarihi, amaçları, insan ilişkileri, kurum içi ve dışı yazışmalar, hitabet sanatı, konuşma ve dinleme kültürü, öfke ve hırs kontrolü, yönetmelikler, kurumu temsil, kılık/kıyafet, çalışanlarla ilişki, siyaset, genel kültür, disiplin cezaları, yetkiler-yetkisizlikler v.b. konular olabilir. Siyasi partiler dahi “siyaset akademisi/okulu” açarak adaylarını yetiştiriyorlar, üniversitelerde “un var şeker var ama helva” yapılamıyor…

Unutulmamalıdır ki; isminiz, binalarınız ne kadar iyi olursa olsun, önemli olan “insana” yatırımdır…

Kabul edilmiştir ki; insana eğitimle şekil verilebilmektedir. Elbette, eğitim şart derken “kaliteli eğitimden” bahsediyoruz. Yeni kurulan üniversiteler lise seviyesinde diye ağır eleştiriler yapılıyor. Adı “üniversite”, eğitimi ve idaresi “lise” ise durup düşünmek lazım. Ayrıca, idari kısım hemen uygulanabilir, ama, eğitim kısmı  “sabahtan akşama” olacak iş değildir, bu bir süreç işidir… Evet, bilginin temeli; eleştiridir, şüphedir, araştırmadır v.b. ama, “eleştiri yapmak için eleştiri yapmak” ta doğru değildir.  Üniversite toplumun örnek alması gereken bir “üst olgudur.” Burada uygulanacak  yönetmelikler ile görev alanlar “bilime bakışı farklı” yapıda olmalıdırlar.

“………….İlk sorun, nitelikli öğretmen yetiştiremiyor oluşumuz. Liseler için eskiden 'Yüksek Muallim Mektebi'nde öğretmen yetiştirilirmiş. Çok iyi edebiyatçılar, yazar ve şairler bile bu nedenle lise öğretmenliği yapıyorlarmış. Elbette nüfus artışı, hızlı kentleşme ve okul ihtiyacı had safhada. İmkanların sınırlı olduğu tezini ise kabullenmiyorum. Bir kere Hükümet, bütçeden en yüksek payı eğitime ayırma tercihinde bulundu. Ayrıca bizzat Başbakan, işadamlarının ve hayırseverlerin okul yaptırma projelerini takip ediyor. TOBB ve İMKB gibi kaynağı bol kurumlar trilyonlarca liralık eğitim yatırımı yaptılar. Mazeretimiz yok. Sorun ikna edici ve güven verici yeni bir sistemi kurabilmek ve topluma anlatabilmek.  Kabul etmek zorundayız ki; gündelik hayat kalitemiz düşüyor. Çünkü insan kalitemiz düşüyor. Belki konfor artıyor ama kesinlikle nitelik kaybı yaşıyoruz. Bunun sorumlusu sadece yüksek göç olgusu olamaz. Kişilik sahibi, birey olmayı başarmış ve pozitif ruh sağlığına sahip nesiller yetiştiremiyoruz. Eğitim şart!” **

Şunu artık 2012 Türkiye’sinde bilmek ve görmek var; ülke büyüyor, gelişiyor, üniversite sayımız yükseliyor. İdarecilikte; Prof. diye, makam, araba, lojman diye v.b. yapılan atamalar/görevlendirmeler doğru netice vermiyor… Eğer gerçekten kurumsallaşmayı istiyorsak, kurumları kişisellikten kurtarmak istiyorsak; akademik teşkilat kanunundaki, Dekan, Bölüm Başk. daki “unvan mecburiyeti” –daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim- mutlaka yeni YÖK Kanunu’nda dikkate alınmalıdır... Çünki, unvan “mesleki” dir. (Mesleğinde çok başarılı Prof., ve sanatçılar idarecilikleri döneminde  puan kaybetmektedirler) İdarecilik; “insan yönetme” sanatıdır, ayrı bir “yetenek” istemektedir.  Nasıl ki, “yabancı dil piyano çaldırmıyor, dans ettirmiyor” ise; unvan da “başarılı idarecilik için birinci kıstas” olmamalıdır.. Böylece Rektörlerin de eli rahatlayacaktır.

“…………..Bu kariyer hikâyesinde, yüz kişiden 99'una garip gelmeyen ama beni hep hayretlere sevk eden bir nokta gizli: Parlak bir öğretim üyesi ve özel sektörde iş yapabilecek derecede rekabet nitelikleriyle donatılmış bir endüstri mühendisi niçin, üniversitesinde yöneticilik görevine tâlip olur? Bizatihi bilimle uğraşmanın hazzı ona yetmemiş midir; öğrenci yetiştirme, araştırmalar, projelerini uygulamaya koymak fırsatı gibi imkânlar, niçin bir yerden sonra Türk bilim adamlarına yetersiz görünür de "idari" görevlere tâlip olurlar? Üniversitelerimizde idari görevden âdeta kaçan, sadece işiyle yani bilimle meşgul olanları ancak parmakla göstermek mümkündür; buna mukabil üniversitelerde idari görev edinmek için çabalamak sıradan ve tabii bir uğraş haline gelmiştir. İçlerinde bazıları arkadaşımdır, bana kızacaklardır; kızsınlar ama doğruyu söylesinler: Akademik eğitim süreçlerinin herhangi bir yerinde öğretim üyesinde idari nosyon kazandıran bir eğitim programı var mıdır? Yoktur; yazılı olmayan kurallara göre üniversitelerde idari görevleri bilim adamlarının üstlenmesi âdet olmuştur. Niçin? Bilimle uğraşanların idari işlerde başarılı olacaklarına dair bir karine mi var? Yoo! Bilakis başarılı hali istisnâidir; başarısızlık ise mukadder………” ***

Zaten Ekim 2012 de Meclis’e geleceği belirtilen yeni YÖK Kanunu’nda; Rektör atamaları sisteminin kalkacağı, yönetimlerin mütevelli heyetine dönüşeceği, 2 Rektör olacağı, sayıları gittikçe artmakta olan sanat kurumlarının sorunları ve çözüm yolları konusunda da hassas olunduğu, Türkoloji, sanat, spor v.b. özel alanlarda pozitif ayrımcılığa gidileceği, maaşların ve ders saatlerinin yeniden düzenlendiği, araştırmaya önem verileceği,  ÜDS konusunun artıları ve eksileri ile değerlendirildiği, hak kaybına uğramış öğretim üyeleri için geçici maddelerle çözüm bulunacağı v.b. duyumlar alınmaktadır.

Akademik alan maddi ve manevi olarak huzur ve barış istemektedir. Bu sağlanınca; proje, paylaşma, üretim ve saygınlıkta artacaktır doğal olarak….

Yazımızı Peyami Safa’dan bir alıntı ile bitirelim; "Evvela Türkçeyi iyi yazacaksınız. Bu iyi yazmak işini, sade gazetecilik üslubunun talep ettiği dar manada almayın. Bu şekilde her gün imzası çıktığı için herkesin tanıdığı, fakat parıltısız ve alelade bir köşe fıkracısı olursunuz. İyi yazıdan maksat, hem edebi kaliteye, hem de fikir ve kültür cevherine sahip yazı demek. Bu kültür dar olmamalı. Mesela yalnız hukuk, yalnız tarih, yalnız iktisat yetişmez. Bütün manevi bilgileri, insanlığın bütün fikir tarihini ve bütün modern cereyanları bileceksiniz. Bilmek de kafi değil. Bütün o meseleleri sevecek, her gün düşünecek ve önünüze serdiği muammalar içinde pişeceksiniz. Her gün bu karanlıklardan çıkmak için, kendi kafanızda bir ışık arayacak, ona doğru koşacak ve okuyucularınızı da koşturacaksınız..."

Günün  sözü: Vadiler olmasaydı dağların zirvesinin ne değeri kalırdı?

 

* Alkan, A.Turan, Hişt, kasabalı!, Zaman, 01.09.2012

** Küçükkaya, İsmail; Bu eğitim politikasıyla nasıl bir 2023?, Akşam, 02.09.2012

 *** Alkan, A.Turan; Mesele şahsi değil arkadaşlar ontolojik!.., Zaman. 08.09.2012