Üniversite harçları ve gençlerimiz….
Harçlar, eğitim, gençlik
Başbakan Sn. R. T. Erdoğan “üniversite harçlarının kaldırılması” için bir kaç ay önce talimat verdi ve tartışmalar başladı. Bir kısım bunu olumlu bir adım olarak görürken, bir kısım da bu alınan ücretlerin; öğrencilerin yemek, spor, kültürel v.b. çalışmalarına destek olarak kullanıldığı, bu durumda maliyeden üniversitelere ek bir ücret/pay daha çıkması gerektiği yazıldı. Ayrıca, üniversitelerin tamamen ücretsiz olmasının yanlış olduğu ve bu kararın özel/vakıf üniversitelerini de zora sokacağı dile getirildi.
Elbette, bizlerde öğrencilik yıllarımızda –her öğrenci gibi- zorluklar yaşadık. Ailemize fazla yük olmamak için uğraş verdik, ek işler yaptık. Şimdi, özellikle büyük şehirlerde öğrenciliğin daha zor olduğunu görüyor ve yaşıyoruz. Bize gelen öğrencilerle bir bir konuşuyor, dertlerine derman olmaya çalışıyoruz. Çünkü, sanat alanında okuyan öğrencilerin kafalarının rahat ve yaşadıkları yerlerin huzurlu olması lazım ki kendini sanata/üretime verebilsin…
Evet, hükümet gerçekten eğitime/öğrencilere destek oluyor ve verilen bursu artırıyor, ancak 320 Tl ile bir ayı geçirmek çok zor. Gençler, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta güçlük çekiyor. Birçok öğrencinin mezun olmadan saçlarının döküldüğünü ve beyazlaştığını görmek üzüntü veriyor…
Milliyet’teki habere göre*; devlet üniversitelerinde okuyan kimi
öğrenciler karnını doyurmak için 1 TL'yi bile gözetmek zorunda
kalırken, kimileri geceleri yakacak odunu olmadığı için camide
kalmak istiyor. Kimi gençler, minibüse verecek para bulamadığı için
evden okula kilometrelerce yolu yürüyor, kimisi soğukta giyeceği
kazağı olmadığı için okulda giyecek sırasına giriyor.
Cebindeki 2 lirasını yemeğe vermek yerine, bir öğünü 50 kuruşluk
poğaça ile geçirmeye çalışıyor, 3 gündür doğru düzgün yemek
yemediği için okul bahçesinde bayılanlara dahi rastlanıyor.
Rektörlerin üniversite kampüslerinde karşılaştığı, kendilerine
ulaştırılan bu acı gerçekler, öğrencilerin ne kadar ağır şartlarda
okumak zorunda kaldıklarını açıkça gösteriyor.
Son
yıllarda, rektörlerin ve dekanların öğrenciler ve aileleri
için ulaşılamaz olmaktan çıkması, bir çok üniversitede rektörlerin
cep telefonlarının öğrencilerde olması, rektörlerin zaman zaman
öğrencilerin arasına girmesi, kantinlere uğraması çok olumlu
neticeler veriyor. Artık, rektörlerin, makamlarından çıkarak kampus
içinde yaşaması, sorunun birinci elden dile getirilmesi ve çözümün
hızlanması için gerekiyor.
Bakınız yetkililer ne diyor;*
Murat Tuncer (Hacettepe Üniversitesi Rektörü):
Yemek fiyatlarını 2 TL'den 1 TL'ye düşürdükten sonra okulda yemek
yiyen öğrenci sayısının birden 4 bin kadar arttığını gördük.
Öğrencilerden biri bana bir gün üniversitenin içindeki caminin
akşamları neden kapalı olduğunu sordu. Ben de 'Neden sordun?
Geceleri de mi ibadet edeceksin?' dedim. Çocuk bana, "Hayır hocam.
Gecekonduda yaşıyorum. Mevsim kış. Geceleri yakacak odunum yok.
Camide yatarsam üşümem' diye cevap verdi.
Yunus Söylet (İstanbul Üniversitesi Rektörü): En çok
dikkatimi çeken şey, öğrencilerin 'yemeğe' ulaşmakta yaşadığı
güçlüktü. Yemekhanemizde 'kartlı sistem' uygulanıyor. Yemek
11.00-11.15 gibi başlıyor; 14.00'te sona eriyor. Bir süre kartlı
sistem kayıtlarını inceledikten sonra çok sayıda öğrencinin bir
kere saat 11.00'de, bir kere de 14.00'te yemek aldıklarını tespit
ettik. Yani öğrencinin öğlen yemeğinin ardından, akşam yemeğini de
bu yolla temin etmeye çalıştığını öğrendik. Hemen öğün sayısını 3'e
çıkardık.
İbrahim Belenli (Hakkâri Üniversitesi Rektörü): Ciddi maddi
sıkıntıları olan öğrencilerimiz var. Bunu özellikle gelen burs
taleplerinden tespit ediyoruz. Öğrencilerimize akşam saatlerinde 1
tas çorba veriyoruz. Her akşam yalnızca o çorba için 150 kadar
öğrencimiz sıraya giriyor.
Sabri Eyigün (Dicle Üniversitesi Genel Sekreteri): Şehir merkezi
okulumuza 6 kilometre uzaklıkta. 1 TL minibüs parası vermemek için
6 kilometre yolu her gün yayan gelen öğrencilerimiz var.
Gençler, geleceğimizdir. Onlar, alanlarında ne kadar iyi yetişirse, ülke o kadar çok kazanır. Biz, büyüklerin görevi onların önlerindeki setleri yıkmak, yeni imkanlar sağlamak olmalıdır. Ülkemizin ekonomik gücü buna yeter…
“AKLIMIZA maden ocağı faciasına giden nöbetçi genç muhabir
geldi.
Yazı İşleri Müdürü fırtına gibi içeriye girmiş:
“- Kim var?”
Garibim tek başına oturmuş, bütün masalar boş...
Yazı İşleri Müdürü beğenmemiş, çünkü biraz önce haber gelmiş.
Bilmem maden ocağı çökmüş, işçiler içeride kalmış, facia!
* * *
YAZI İşleri Müdürü’nün elinin altında başka kimse yok!
“- Gel buraya” demiş, “Hemen git nöbetçi şoförü bul, kaza yerine
yetiş, teleksle haberi yazdır.”
* * *
GENÇ gazeteci uçuyor, böyle önemli bir göreve gönderiliyor...
Kaza yerine adeta uçup yetişmişler; felaket, facia, hemen postaneye
koşmuş, başlamış yazmaya:
“- Kaza yerine geldim, facia, çocuklar babalarını arıyor, kadınlar
kocalarını, analar oğullarını...
Ağlayan, sızlayan, dövünen, herkes çaresiz.
Yavaş yavaş hava ağarmaya başladı, güneş doğuyor...
Tam karşımızdaki dağın tepesine Tanrı oturmuş, bu faciayı
seyrediyor. Durum vahim, bilginize...”
* * *
YAZIDA her şey var ama haber yok. Kaç kişi kurtulmuş, kaç kişi
ocakta, daha önce böyle bir kaza olmuş mu? Kurtarma ekipleri geldi
mi?
* * *
YAZI İşleri Müdürü’nün tepesi atmış, cevap göndermiş:
“- Sakın facia yerinden ayrılma. Dağın tepesindeki Tanrı’yla git
konuş, mümkünse birlikte bir çek gönder.” **
Önemli olan akıllı olmak değil, aklı yerinde ve zamanında kullanmaktır. Görevler, makamlar, yetkiler v.b. bunun için vardır.
Konu ile ilgili çalışmalar 27 Ağustos’ta sona erdi ve harçlar (2.öğretim hariç)nihayet kaldırıldı.. Başbakanımıza ve hükümet üyelerine teşekkür ederiz.
Son söz: Eğitimde ne ekersek onu biçeriz…
*Ayşegül Kahvecioğlu/Milliyet/01.08.2012
** Pulur, Hasan; Gazetecilik üzerine, Milliyet, 04.06.2012
goktan.ay@mynet.com