BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Türkiye Uluslararası Hukuka Uymalı mı?

Lütfen yazının başlığını okur okumaz şu klasik cahilane savunma aklınıza gelmesin: ‘Uluslararası hukuk diye bişey mi var ya!?’

Lütfen yazının başlığını okur okumaz şu klasik cahilane savunma aklınıza gelmesin: ‘Uluslararası hukuk diye bişey mi var ya?’

Kısa cevap şu: Evet, var.

Uzun cevap da şöyle: İç hukuk uluslararası hukuktan daha fazla ihlal edilir. Sadece trafik kurallarının ihlallerine baksanız bile Dünya genelindeki sayı binleri bulur. Ancak uluslararası hukuk ihlalleri iç hukuk ihlallerinden daha fazla ses getirir ve tepki toplar. Bu yüzden ‘uluslararası hukuk yok aslında’ gibi safsatalar gündeme gelir.

Şayet uluslararası hukuk zannedildiği gibi ‘olmasaydı’ ABD, Çin ve Rusya gibi güçler bu kadar yatırım yapmazdı bu disipline. Ve söz konusu büyük güçler ve daha ufakları gerçekleştirdikleri her uluslararası hukuk ihlali içeren fiilleri için uluslararası hukuka başvurarak meşrulaştırma çabasına girmezlerdi.

Mesela ABD Bush Doktrini olarak literatüre geçen Bush Doktrini saçmalığını kullanmazdı. Hatırlanacağı üzere bu doktrin önleyici meşru müdafaa gibi çelişkili ve hukukun evrensel ilkelerine aykırı bir şekilde tanımlanmıştı. Kısacası şuydu: Herhangi bir kişiyi silah bulundurması ve size saldırması ihtimaline binaen vurabilirsiniz!? Saçma ama gerçek. Daha sonra Irak’ta silah falan da çıkmadı bildiğiniz üzere. Benzer şekilde Blair Doktrini olarak literatüre geçen illegal ama meşru nitelemesi de önemli bir örnektir zannımca. Kosova müdahalesi için BM Güvenlik Konseyi’nden karar çıkmamış olması, operasyonu hukuka aykırı ama meşru bir karaktere büründürmüştü Blair’a göre. Bu biraz daha tutarlı ama yine de uluslararası hukukun sınırlarını zorlayan hatta dışına çıkan bir görüştü. Son olarak 1950’de BM tarafından gerçekleştirilen Kore Müdahalesi’ni hatırlayalım. ABD’li diplomat Dean Acheson Güvenlik Konseyi’nden Rus vetosu yüzünden karar çıkmamasına çok sinirlenmiş ve kararın Genel Kuruldan da çıkarılabileceğini söylemişti. Nedense bir daha bu sistemi bir türlü işletmedi Genel Kurul.

Uzun lafın kısası uluslararası hukuka başvurmak ile uluslararası hukukun sınırlarını zorlamak farklı şeyler. Ama ortada bir gerçek var: Uluslararası hukuk Dünya genelinde dikkate alınan bir disiplin. Hem de bizim düşündüğümüzden çok daha fazla. İkinci bir gerçek de şu: Biz gereken önemi göstermiyoruz. Biz derken ilk etapta üniversiteleri kastediyorum. AB Enstitüsü kurulmuş hatta AB’nin lisans bölümü açılmış olmasına rağmen Uluslararası Hukuk Enstitümüzün olmaması tam anlamı ile bir garabettir. Topu hep yukarı atanlar takkeyi önlerini koyup düşünseler biraz iyi olur. Burada da yine her kesimden görüşü bağrında barındıran akademimize laf atıyorum.

Gelelim sorumuza: Evet, Türkiye uluslararası hukuka uymalı. Hatta uluslararası hukuktan daha fazla istifade ederek argümanlarını her daim kuvvetlendirmeli. Kıbrıs’taki haklı davamızdan Musul’da elimizden alınan doğal kaynak haklarımıza kadar, Doğu Akdeniz enerji rezervlerinden Ermeni Meselesi’ne kadar birçok konu uluslararası hukukun tam da merkezinde yer alıyor.

Bundan da öte Fetöcülere tek tip elbise giydirilmesinden idam cezasının yeniden getirilmesine kadar daha da güncel konular yine uluslararası hukuk merkezinde tartışılıyor.

Biz herhangi bir tartışmaya istinaden kendi içimizde devlet ve millet olarak meşruiyeti sağlamış olabilir. Ancak bu meşruiyeti uluslararası camiaya da kabul ettirecek argümanları sonuna kadar üretmeliyiz. Belki bazıları bu argümanları kabul etmez. Ancak hukuki dayanaklar her daim hazır bulunur ve zamanla genişletilir.

Uluslararası hukuka uymak demek dayatılan uluslararası hukuka uymak demek değildir. Ayrıca uluslararası hukuk sadece Avrupa merkezinde neşet eden (Eurocentric) uluslararası hukuk değildir. Örnek verecek olursak: Türkiye’de İdam tartışması yapılırken AİHS ve ek protokolleri dayatanlara şu sorularak başlanabilir: Halkın büyük çoğunluğunun talep ettiği bir husus nasıl olur da insan haklarına aykırı olarak yorumlanır? Ya da şöyle formülize edelim. Demokrasi=Halkın taleplerinin gerçekleştirilmesi; İnsan Hakları=Demokratik devletin olmazsa olmazı; İdam talebi=Halkın talebi; Ancak idam talebi insan haklarına aykırı ama demokrasiye uygun. Nasıl oluyor? Ya da özgürlükler ülkesi ABD’de idam cezası uygulanınca insan hakları da demokrasi de nasıl hiç zarar görmüyor? ‘Koca koca’ raporlarda nasıl mükemmel demokrasi olarak gösteriliyor? Örnek: Freedom House 2017 Raporu. Garip değil mi?