BIST 9.807
DOLAR 32,50
EURO 34,96
ALTIN 2.429,97

Söyleyeceklerimiz var, susalım mı?

Hem ülkemiz hem de dünya tuhaf ve çalkantılı bir dönemden geçerken söylecek bir çift sözümüz var, söylemeyelim mi?

Bir önceki yazımda akademisyenlerin son zamanlarda medyada sergiledikleri rezaletlere karşı bir meslektaş olarak itirazımı dile getirmiş, akademisyenlerin sansasyonel konuşmalardan kaçınmalarını önermiştim. Politik açıdan güç elde etmek ya da şirin görünmek adına alçalmaları ise 28 Şubat dönemindeki öncüllerine benzetmiş idim. Gerçi bu durum akademimizde neredeyse Cumhuriyetle yaşıt kötü bir gelenek ama pespayeleşmesini 28 Şubata bağlamak mümkün. Bu itirazlar pek işe yaramamış olacak ki yine dekan makamını işgal eden bir meslektaşım, makam odası manzarası ile birlikte, mevzusu olmayan bir konuda gereksiz bir çıkış yaparak gündeme oturdu. Bu lüzumsuz ve gereksiz tepişmelere karşı tavrımı açık ettiğim önceki yazıma bazı meslektaşlarımdan anlamlı bir itiraz yükseldi.


İtirazları şu:


“Hem ülkemiz hem de dünya tuhaf ve çalkantılı bir dönemden geçerken söylecek bir çift sözümüz var, söylemeyelim mi? Üstelik politik duruşumuzun akademik çalışmalarımızla doğrudan alakası olmak zorunda değil. Nitekim dünyada en etkin politik muhaliflerinin başında gelenler -politika ile hiç de ilgili olmayan konularda- akademik olarak tüm dünyada ün salmış insanlar. Dil bilimde yaklaşık yarım asırdır temel kuramların bir çoğunu ortaya atan etkili bir dil bilimci olan Noam Chomsky, Amerikan dış politikasının en şiddetli muhaliflerinden biri aynı zamanda. Her fırsatta ve platformda uzmanlık alanı dışındaki politik fikirlerini ifade ediyor. Türkiyede kısmen daha fazla bilinen ve hemen tüm eserleri Türkçeye çevrilen karşılaştırmalı edebiyat profesörü Edward Said, önde gelen politik aktivistlerden biriydi. Uzun süre Yaser Arafat’a yakın durmuş ve Ortadoğu politikalarında etkin olmuştu. Hatta Amerika’da Colombia Üniversitesi’nde profesörken, Filistinli çocuklarla İsrail karakollarına taş atmıştı. Modern üniversite, her alternatif fikrin rahatlıkla savunulduğu ve dolayısıyla politik olarak aktif, açık fikirli ve konuşkan bir akademisyen profilinden oluşmaktadır. Ülkemizde akademi bu temsilin zaten çok gerisinde. Siz ise susmayı ve sadece teknik meselelerde konuşmayı öneriyorsunuz”.


Yukarıdaki itiraz oldukça anlamlı ve değerli.


Evet, herkes gibi bizim de memleket hakkında fikirlerimiz var. Ideal bir akademik ortamda en değerli fikirlerin üniversitelerden çıkması beklenir. Nitekim yukarıda isimleri sayılan akademisyenler, hem alanlarına nitelikli katkı sunmuş insanlar hem de yazılı ve görsel medyada günlük politik konularda çokça konuşan insanlar/dı. Halen Amerikan ve Batı Avrupa üniversitelerinde çalışan akademisyenler günlük politik tartışmalarda aktifler. Yazılı ve görsel medyanın yanında sosyal medyada oldukça görünür durumdalar. Burada herhangi bir yanlışlık yok.


Ancak, geçen yazıda itiraz ettiğim konu bu değildi. Akademisyen olsun olmasın herkesin herhangi bir platformda herhangi bir konu hakkında fikir beyan etmesinin tartışılması bile saçma. İtiraz ettiğim temel husus, akademik unvanlar kullanılarak uzmanlık sahası dışındaki alanlarda uzmanmış gibi demeç verilmesi idi. Mühendis kökenli bir rektörün farz, vacip, müstehap gibi fıkıh bilim dalının teknik konularında ahkam kesmesi, ya da tarih uzmanının ölçme değerlendirme alanında teknik tartışmalara girmesine itirazım var.


Akademik unvanların politik konularda hasımları ezmek için kullanImasına da itirazım var. Konu belediye seçimlerde partilerin aday belirleme çalışmaları. Yorumlayan kişi ekranın alt yarısını doldurcak kadar akademik unvan ile konuşuyor ama konu ile ilgili tek bir akademik çalışması yok. Sahip olduğu akademik unvanın konu ile ilgisi yok. Konuştuğu konuda ancak herhangi birimiz kadar bilgiye sahip. Fikre değil alakasız bir konuda edindiği unvana dayanarak konuşuyor.


Bir diğer itirazım ise herhangi bir fikir ifade etmeyen sansasyonel konuşmalara idi. Herhangi bir vatandaşın ağzından dökülünce bir anlam ifade etmeyecek teknik saçmalıkların, şehir efsanelerinin veya savsataların bir akademisyene söyletilerek gündeme taşınması, artık neredeyse rutin bir hal aldı.


Son bir not: sansasyonel çıkışlardan sonra koltuğu en kolay kaybeden meslek akademisyenlik. Bunun için sadece son bir kaç haftadır idari görevlerinden istifa etmek zorunda kalan akademisyenlere bakmak yeterli.

Bunlara itirazım var. Yoksa, fikir beyan etme hakkına herkes gibi akademisyenler de sahip.