BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Şeytan Yaratılmasaydı Olmaz mıydı?

“Ne güzel bizde şimdi Cennette hayatımıza devam edecektik!”

Hedefsiz ve gayesiz insan kendimden müşahede ederek biliyorum ki çoğu zaman boşluğa ve ruhsal darlığa giriyor.

Bu yazıyı kaleme almamda ki maksat merkeze kendimi oturtarak insanın hem sosyolojik hem psikolojik durumunun tahlili neticesinde süruru yakalamanın sancısıdır.

Biz millet olarak duygusal bir toplum olduğumuzdan dolayı düçar kaldığımız ve sıkıntı diye adlandırdığımız hallerimizin müsebbibini arar dururuz.

Genelde ya geçmişimizi ya da mevcut saik ve insanları suçlar, sebebin menşei olarak görürüz.

Tefekkür frekansını yalayabilen her kişi silsile yolu ile Cennet ve Cehenneme kadar bir rotanın şeritlerini belirleyebilir düşüncesindeyim.

Kimse esbab dairesinde zuhur eden saiklerin kendisinden kaynaklandığını itiraf edemez.

Bunu başarabilen insan zaten züht hayatının frekansında nefes alıyor demektir.

Bu minvalden hareketle gayr-i Müslimlere ve kimliğinde İslam yazmış olmasından başka İslam dairesinde olmayanlara ve dahi tahkiki iman ile teslim olmuş Müslümanlara bakalım.

Bu muhatapların hepsi kendisini Cennete layık görürler.

Çünkü bilinçaltımızda ve bütün insanlığın öyle ya da böyle hayat gerçeğinde ölüm vardır.

Sonrasında ise ödüllendirilmek ve cezalandırılmak vardır.

Bu hayatın finalinde ödül: Cennet, ceza ise: Cehennem değil midir?

İşte insanoğlu bunu iyi bilir ve kendisini her daim Cennet ile özdeşleştirir.

Dünya hayatının cilveleri esnasında muhatap kaldığı sıkıntı ve aksamalarda ise “ya nasıl olsa öleceğiz” nidası geldiğinde gene suçlamalar ya da sorgulamalar başlar.

İnsanın aklını meşgul eden ve zihnini yoran hâdiselerden birisi Âdemin cennetten çıkarılışı, dünyaya gönderilişi ve bu hadîseye de şeytanın sebep oluşudur.

Bazen aklımıza şöyle bir soru gelmektedir: “Eğer şeytan olmasaydı, Âdem cennette kalacak ve biz de orada mı bulunacaktık?”

Ya da “neden Cennette kalmadı da bu dünyaya geldi ki.?”

“Ne güzel bizde şimdi Cennette hayatımıza devam edecektik!”

Bu konunun izahında, Allah’ın Âdemi yaratmazdan önce meleklerle olan konuşmasına dikkat edelim.

Bakara Suresi’nde şöyle anlatılmaktadır: “Hani, rabbin meleklere, ‘ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi. Onlar, ‘Bizler hamdınla sana tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?’ dediler. Allah da onlara, ‘sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim’ dedi.” (Bakara Sûresi/2:30)

Ayette de görüldüğü gibi, Allah henüz Âdemi yaratmadan önce insan nev’ini yeryüzünde var edeceğini haber vermektedir.

Yani insanların cennette değil de, dünyada yaşayacaklarını bildirmektedir.

Şeytanın Âdemi aldatması, insanın dünyaya gönderilmesine sadece bir sebep olmuştur.

Diğer taraftan, meleklerden farklı olarak insana nefis ve şehevî hisler verilmiştir.

Bu hislerin akislerinin görülmesi için insanların dünyaya gönderilmesi, onlara bazı sorumlulukların verilmesi ve bir imtihana tabi tutulması gerekliydi.

Ta ki, insan bu imtihan ve tecrübe sonunda ya cennete layık bir kıymet alsın yahut cehenneme ehil olacak bir vaziyete girsin.

Dönüp de kendime baktığımda liyakat için bir reçete belirliyorum;

“Akıl kuvvetimi hikmet dairesinde, şehvet kuvvetimi iffet dairesinde, gazap kuvvetimi şecaat dairesinde kullanmam lazım.”

Gel gör ki yukarıda dedik ya meleklerden farklı olarak bizlere nefis verilmiştir diye.

Reçete kullanımı tedavi ediyor mu nefsimi bilemiyorum.

İnsan bilerek veya bilmeyerek yaptığı bütün bu zulüm ve haksızlıkların cezasını dünyada ve âhirette çekeceği için, kendi kendini azabın içine atmış oluyor!

Yani demem o ki; yaşanılan ve düçar kalınan sıkıntıların sebebi kendimizde.