BIST 9.916
DOLAR 32,48
EURO 34,74
ALTIN 2.439,55

Şerife ninelerin bize hatırlattıkları

Bu, Anadolu insanının çile ile yoğrulmuş asaletidir. Anadolu insanın mayasında, nankörlük, kadir kıymet bilmemezlik, şımarıklık yoktur. Bu, bozulmamış Anadolu insanının, kadir kıymet bilmesi, saflığı, minneti...

Sabah evimden çıkarken, bahçedeki akasya ağacının taze konusunu, içime şöyle bir çekerek, her zamanki yolumdan metroya doğru yürüyordum...

Yine o apartmanın önünden geçerken, bir zamanlar dut ağacı olan o hüzünlü ağaç gövdesine bakıp, yine kesenlere verip veriştirerek yoluma devam ettim.

“Şehir insanı, ağaç düşmanıdır; en çok da dut ağacı düşmanıdır.” desem bu genellemeyi doğrulayacak çok olaya şahit olmuşuzdur.

Yapma çiçeklerin, süs ağaçlarının, beton duvarların insanı, şehrin insanı…

Bunları düşünürken, dilimde İsmet Özel’in şu dizeleri sıralandı:

“Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin

Kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin

Bozuk paraların insanı, sivicelerin

Pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin”

***

Metro her zamanki gibi bu saatte yine kalabalık.

Her gün aynı sinir bozucu durum: Binip, dışarıda binecekleri düşünmeden, kapının önünde bekleme…

“İlerleyelim ağabeylerim ablalarım… Biz de işe yetişeceğiz.”

Kapı önünde bekleyen duyarsız kişilerin, bir gün önce binemediğinde, ne laflar ettiğine garanti veririm.

Buna empati kuramamak mı, ne diyorlar…

Bildiğiniz bencillik, şımarıklık, nankörlük işte… Ne der sen de…

En büyük hayali, yüksek bir puan alıp devlete kapaklanmak olan, elinde KPSS bilmem ne dersi yazan stres yüklü üniversite mezunu kızlar, erkekler gözüme çarpıyor.

Yüzleri donuk, mutuz ve gergin…

Ben de ayakta bir yelere tutunup trenin hareket etmesini bekliyorum.

Tren böylesine dolmuşken, herkesten çok farkı yaşlı bir teyze biniyor trene…

Üstünde allı güllü dallı fistanı, eskimiş, solmuş yeşil el örme hırkası, başında beyaz yaşmağı, alnında soylu çile çizgileri, güleç ve aydınlık yüzlü bir teyze ve yanında yirmili yaşlarda utangaç bir genç kız.

Metro trenine ilk kez bindiği, çekingenliğinden ve meraklı bakışlarından belli.

Ne ki tren dolu, oturacak yer yok.

Teyze trene biner binmez, onu fark eden elinde KPSS kitapları olan bir genç, moda deyimle, “on numara beş yıldız” delikanlıca bir hareket yapıyor ve teyzeye yer veriyor.

Peki, teyze bu delikanlıca harekete karşı neler söylüyor?

***

Neler söylemiyor ki!...

O sözleri duyan herkesin, “Keşke ben yer verseydim.” diyesi geliyor.

Bu fistanlı köylü teyze; kendisine yer veren gençlere, yarı buçuk bir teşekkürü, minnacık bir tebessümü bile esirgeyen, soluk benizli, soğuk nevale, somurtkan şehirli teyzelere hiç benzemiyor. Bakın hele ne diyor:

-Evladım, seni yetiştiren anne babadan Allah razı olsun. Bacaklarım da pek hastaydı.

Sağolasın. Allah ne muradın varsa versin. Öğrencisin herhalım?

- Evet, teyze sınava hazırlanıyorum, diyor delikanlı.

- Allah zihin açıklığı versin. İnşallah, istediğin hayırlı yerler kazanırısın evladım.

Bitmedi, dahası da var.

- Sen var ya köyümüze gelsen, sana soğuk bir ayran ikram ederdim, hasta bacağımla ayakta tutmadın ya beni…

Delikanlı da teyzeden aşağı kalmıyor.

- Teyze, sen her gün gel, her gün sana yer veririm, diyor.

***

Geçtiğimiz günlerde, Kırıkkale’de, devlet hastanesinde, muayene odasına çamurlu ayakkabısını çıkararak giren 84 yaşındaki Şerife Nine’nin örnek davranışını, ekranlardan izlerken hepimiz çok duygulandık.

Öncelikle, onun bu davranışını fark edip paylaşan Dr. Aybüke Ünsal’ı tebrik ediyorum.

Her gün, doktora şiddet vakalarının yaşandığı ülkemizde, bu davranışı, onurlandırmak gerekirdi.

Kötülüğü konuşan çok olur ama iyiliği konuşan, paylaşan pek azdır.

Bakın ne diyor Şerife nine; “Çamurlu ayakkabılarla girilir mi? Yazık olur, Kendini bilen çamurla içeri girmez. 'Hastane pis olmasın, kirlenmesin' dedim. Oraları kim temizliyor?

Oraları da bir temizleyen var. Yazık değil mi?”

***

O günlerde, bir televizyon kanalında, uzman kılıklı bir plaza insanı bu davranışı, bir “eziklik” olarak değerlendiriyor.

Buna, psikososyal kılıflar giydirmeye çalışıyordu.

Hayatına dokunmuş bir tane Şerife nine olmayan adam, bunu bir özgüven sorunu olarak görüyordu.

Allah aşkına, Şerife ninenin, hiç ezik bir hali, özgüven eksikliği yaşayan bir tavrı var mı?

Tam tersi, ne yaptığını, ne dediğini ve niçin yaptığını bilen net bir duruşu var.

Çünkü onun hala kalbinde yaşayan erdemleri var, değerleri var.

Ve bu değerler, bu erdemler, bu toplumu ayakta tutuyor.

Soma faciasında, ambülansa, kirlenmesin diye, çamurlu çizmelerini çıkaran onurlu işçimizi hatırladınız mı?

Unutabilir miyiz?

Hiçbir empati kelimesi, bu erdemi karşılayamaz dostlar.

Bu nedir biliyor musunuz?

Bu, Anadolu insanının çile ile yoğrulmuş asaletidir.

Anadolu insanın mayasında, nankörlük, kadir kıymet bilmemezlik, şımarıklık yoktur.

Bu, bozulmamış Anadolu insanının, kadir kıymet bilmesi, saflığı, minneti, diğerkâmlığı, vefasıdır.

Yunus ile Hacı Bektaş ile Ahmet Yesevi ile Mevlana ile yoğrulmuş irfanıdır.

Memleketin taşını, toprağını, okulunu, hastanesini, ambülansını, kendi evi gibi sahiplenmesidir. Bu topraklara aidiyet duygusudur.

Kendini bu coğrafyaya ait hisseden hiçbir Anadolu evladı, bunlara zarar vermez.

Hiçbir Anadolu evladı, molotof alıp ambülans, okul, hastane, yakmaz.

Eziklikmiş..

Hadi oradan…

Senin kalbin ezik…