BIST 9.054
DOLAR 32,32
EURO 35,12
ALTIN 2.299,10

Selanik’li

Tarih boyunca nerde bir açlık, nerde bir sefalet, nerde bir zulüm varsa hangi dinden ya da hangi ırkdan olduğu sorgulanmaksızın yardım elini uzatmıştır...

Suriye’nin 18 milyonu dünya nüfusunun yüzde birinden daha azını oluşturuyor, ancak neredeyse tüm mültecilerin yaklaşık üçte birini de Suriyeliler oluşturuyor. 2011'den bu yana, 5,5 milyondan fazla insan ülkeden kaçtı ve 6.1 milyon ülke içinde yerlerinden edildi. Suriye’nin komşuları krizin ağırlığını taşıdı... Türkiye'de 3,3 milyon kayıtlı mülteci var, bir milyon Lübnan’da ve 650.000’de Ürdün’de. Avrupa'da yaklaşık yarım milyon Suriyeli mülteci yaşıyor. Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri yaklaşık 50.000 ve 18.000 Suriyeli mülteci aldı.

Bu mülteci akını, Türkiye dışında bölgedeki diğer ülkeleri istikrarsızlaştırdı, küresel sığınma ve göç politikalarını yeniden şekillendirdi... Batı'da liberal demokrasiyi baltalayan popülist bir tepkiyi körükledi. Ve bu nedenle Suriyeli mülteci nüfuslarının geleceği hakkındaki uluslararası tartışmaların basit bir çözüme kavuşması şaşırtıcı değil... BM tarafından desteklenen Cenevre süreci ve İran, Rusya ve Türkiye tarafından ortaklaşa düzenlenen Astana müzakereleri gibi çeşitli barış müzakereleri, siyasi bir çözümün gerçekleşmesi halinde mültecilerin gönüllü olarak evlerine döneceklerini kabul ediyor...

Devam edelim.

Türk milleti büyük ve asil bir millet...

Tarih boyunca nerde bir açlık, nerde bir sefalet, nerde bir zulüm varsa hangi dinden ya da hangi ırkdan olduğu sorgulanmaksızın yardım elini uzatmıştır...

Osmanlı Sultanı Abdülmecid'in, 1845 ve 1852 yılları arasında açlık ve sefaletle uğraşan İrlanda’ya üç gemi dolusu gıda yardımında bulunduğunu tarih yazmıştır...

Türk milletinin şefkat elini uzattığı diğer bir millet Yahudi milletiydi...

500 yıl önce onbinlerce yahudi engizisyonun baskılarından kaçarak Osmanlı’ya sığındı...

İspanya’dan İzmir’e göç edenlerden biri de Yahudi Morde Hay Sebi’nin oğlu Şabbetay Sevi’dir... Kendisine halk arasında Sabatay Sevi’de denir. 17. yy'da yaşamış en önemli sahte yahudi mesihi. Üstün zekası ve kurnazlığıyla kurtarıcı bekleyen birçok yahudiyi çevresine toplamış. Daha sonra bir müridi tarafından dönemin padişahına ispiyonlanmış, ölüm korkusu nedeniyle "bu can bu bedenden çıkana dek müslümanım" demiş.

Osmanlı toplumunda enteresan bir topluluk, Sabetaycılık ve Dönmeler... Her daim gizli ajandaları olan bu topluluk Osmanlı’yı içeriden çürütmüş, günüzüm toplumunda da halen güçlü ve etkin noktalarda...

Günümüzde halen içimizde yaşayan, aynı dili konuşan, görünüşte bizim gibi düşünüp hisseden fakat Türklere karşı her zaman gizli bir ajandası bulunan, ancak kendi aralarında evlenip neslen Türk’e karışmaktan sakınan, doğumdan ölümüne kadar her türlü hayatlarında, nikahlarında, evliliklerinde, cenazelerinde ve ailevi hayatlarının her safhasında bizden ayrı, bizden gayrı bu Selanik dönmelerinin bir kısmı gerçekten hidayete ererek müslümanlığı kabul etmiş, bir kısmı dönme (Yahudi) kalmış. Aralarında hristiyanlığı seçenler, ateist olanları da olmuş.

Bunlar bir gizli mezhep olduğu kadar, bir zihniyetinde ifadesidir. Dönmeler müslüman adı ve kıyafeti altında yaşarlar. Dönmeler, yahudi inanış ve adetlerini devam ettirirler... Dönmelerin gayeleri yahudi ile bir gibi görünsede, gerçek yahudiler bunlardan nefret eder...

İsim kuralları teorisine göre Türkiye’de Sabetaycılar isimlerini belli kurallara göre seçmişlerdir. İbranice ile Türkçe arasındaki ses benzeşmelerini dikkate alarak. Tevrat'ta geçen ismin Arapça ve Türkçe karşılığını alarak. İbranice ve Türkçedeki aynı sessiz harflerden oluşan isimleri yakınsatarak. Soy isimler, bir sonraki jenerasyonda isim olarak seçilerek. Ladino ve Yiddish dilindeki Musevi isim ve soyisimlerin Türkçesi kullanılarak. Tevrat’ta varolan isimlerin sonuna -zade, -gil, -han, -oğlu ve benzeri ek getirerek.

Aralarında zeki fikir adamları bulunmakta ve bilhassa çoğunluğu ticarette başarılı.

18. yüzyılda gerek ticari, gerekse siyasi alanda ciddi bir varlık gösteremezler. Yalnız Selanik ve İzmir limanlarında ticaret dolayısıyla, yabancı tüccarlarla zaman zaman irtibata geçerler.

19. yüzyılın başlarından itibaren, adı geçen liman kentlerinde yabancı tüccar ve misyonlarla irtibatlarının artmasıyla, yabancılara ve Batı’ya açılmaya başlarlar.

Ticari hayatta atılımlar gerçekleştiriler. Ticari sahada Rum ve Ermenilere rakip olacak hale gelirler. Kapitülasyonlar dolayısıyla yabancılarla artan irtibatları zamanla eğitim konusunda da Batı’ya açılma eğilimi gösterirler.

Tanzimat sonrasında mektep ve medreselerde yer alırlar. Ayrıca bu süre içinde Osmanlı Rumelisinin birçok yerine dağılıp yerleşirler. Bulgaristan, Bosna, Arnavutluk, Teselya, Tırhala, Mora, Girit, Sakız, Drama, Edirne gibi yerlerde Sabetaycı aileler oluşur.

Sonuçta bugün ve her daim,

Türkiye’nin parçalanması, İslam’ın beyinlerden silinmesi hedeflenmekte... Yapılan “parçalama planları” yüzyıllardır bu konular görüşülürken döküman olarak masaya konulmaktadır... Bunların uygulanmayan kısmından da vazgeçildiğini sanmak büyük bir gaflettir.