BIST 9.916
DOLAR 32,46
EURO 34,81
ALTIN 2.442,08

Seçmen Nasıl Seçer?

Bunun alt metninden pek çok öykü çıkacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanımız çok tartışılacak bir iddia ortaya attı: “Şirket gibi yönetmeliyiz.”

Bunun alt metninden pek çok öykü çıkacaktır. Pek çoğuna Sayın Cumhurbaşkanımız bile şaşıracaktır. Bizim kanaatimize göre bu iddia, ONA İLİŞKİN başka bazı konularla birlikte ele alınmalı ve muhakkak sağduyu ile değerlendirilmelidir. 
 
Biz, İLİŞKİN OLAN konulardan üç tanesini seçeceğiz. 

Birincisi, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığının, AK Partililer ve diğer parti taraftarları nezdindeki algısı. 

İkincisi, Başbakanımız Sayın Davutoğlu ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme eski Bakanı Sayın Elvan tarafından geçtiğimiz haftalarda lansmanı gerçekleştirilmiş olan Mega Proje. 

Üçüncüsü, SONAR’ın geçen hafta ilan ettiği, “araştırma” adı altındaki senaryo. Yani, “CHP’ye yakınlığı ile bilinen” notu ile 11 Mart 2015 tarihinde, İnternethaber’de yayınlanan araştırma. Buna göre AK Parti 243, CHP 133, MHP 116, HDP 58 milletvekili çıkarıyor. Oylar ise AK Parti %40, CHP %27.1, MHP %18, HDP %10.1, Vatan P. %3, Diğer %1.8.

En sondan başlayalım. Bu sonuç mümkün müdür? Bilmem. Ama muhtemeldir. Sistem böyle. Diyelim ki 5 siyasi parti barajı aştı. Birinci partinin oyu %49. Diğerlerinin oyları %12 ile %13 arasında değişiyor. Muhtemeldir ki son 4 partinin her biri 65 ile 75 arasında milletvekili çıkaracaktır ve %49 oy alan birinci siyasi partinin milletvekili sayısı 276’yı bulmayacaktır. Değişik vesilelerle ben de söyledim. % 42-43 oy oranına sahip olmasına rağmen AK Parti’nin parlamento çoğunluğundan mahrum kalması ve hükümetten gitmesi muhtemeldir.
 
İkinci konu Mega Proje. Gerçekten de UDH Bakanlığı çok önemli bir proje tanıttı. Boğaza üç katlı tüp geçit yapılacak. Önümüzdeki 5 yıl içinde tamamlanacak olan proje kamu kaynaklarıyla yapılmayacak. İstanbul trafiği açısından çok önemli. Kapsamı itibariyle gerçekten de MEGA. Ama Sayın Bakan bu kadar muhteşem bir projeyi olağanüstü bir tevazu ile tanıttı; alışılmış siyaset standartlarının dışına çıkarak. Projenin takdim edilişi; proje kadar önemlidir. Konsept, proje kadar MEGA’dır: “KÜRESEL BAŞKENT İSTANBUL”
 
Sayın Başbakan, “Türkiye’nin Başkenti Ankara” dedi: “Dünyanın başkenti İstanbul”. İlk bakışta oldukça benmerkezci bir siyasal söylem kabul edilebilirdi, şayet, Başbakan “çünkü” demeseydi ve eklemeseydi: “Ayasofya ile Süleymaniye, İstanbul’da yan yana”. Konsept, medeniyetler buluşmasından daha da ötesini, medeniyetler kaynaşmasını hedef olarak ortaya koyan bir söylemdir. Üç katlı, modern ipek yolu aynı zamanda, üç oluktan oluşan kültür kanallarıdır. Doğu ile Batı’nın kültürleri bu kanallarda tedavül edecektir. Bu da demektir ki, İstanbul, dünyanın kültür başkentidir. Mega Proje’nin hem kendisi hem konsepti dünyada ilkti. Ama hak ettiği ilgi ve takdiri görmedi. Konuşulmadı bile.

Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığın kurumsal mahiyetine gelince: Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu bilindiği gibi yürütme erkidir. Yasal olarak da böyle, fiili olarak da. Kararlar alır ve uygular. Kaynak toplayıp dağıtma, sarf etme yetkisini haizdir. Dolaysıyla, Başbakanlıkla Cumhurbaşkanlığı arasındaki en önemli fark budur. Yani, Cumhurbaşkanlığında proje üretilmez, planlanıp uygulanmaz. Başbakanlık ve Bakanlıklar proje üreten ve planlayıp uygulayan kamu kurumlarıdır. 

Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra değişen durum esasen budur. Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanlığı Sarayını, Başbakanlık işlevleriyle yükümlü kılıyor gibi. Bu durum bir yönüyle iyi. Sembolik bir görünümden ibaret Cumhurbaşkanlığı, proje menşei haline gelmektedir. Sorunlar ve çözüm önerileri üzerine kafa yoran kadrolar çalışmaktadır. Bir yönüyle kötü. Başbakanlık ve hatta Bakanlıklar devletin rutin işlevlerinin yürütüldüğü bürokratik mekanizmalardan ibaret hale gelebilir.
Nitekim yapılan bazı kamuoyu araştırmalarında, AK Parti taraftarları, Cumhurbaşkanlığını, Başbakanlıktan daha fazla sahiplenmektedirler. Diğer partilerin taraftarları da Başbakanlık ve Bakanlıklardan daha fazla Cumhurbaşkanlığına muhalefet etmeye yönelmektedir. 

Kuşkusuz ki böyle bir algı seçmen nezdinde dominant hale gelirse, en başta AK Parti taraftarları olmak üzere, öncelikle Başbakanlık ve Bakanlıklar, daha doğrusu yürütme ile yükümlü kurumlar, seçmenin ilgi ve takdir alanından çıkacaktır. Ama muhtemel aksamalarla ilgili olarak hesaba çekileceklerdir ve AK Parti’ye az veya çok muhakkak bir fatura kesilecektir. İkinci olarak, AK Partililer bile duyarlılıklarını Başbakan ve Bakanlıklar ve hatta AK Parti’den ziyade Cumhurbaşkanlığına yönelteceklerdir ki, bu da, önümüzdeki seçimler için çok ciddi bir risktir. Zira seçmenin seçimlerde kendi siyasi partisini militanca sahiplenmesi şarttır.

Başbakanlıkla UDH Bakanlığı’nın takdim ettiği Mega Proje’ye ilgisizliğin nedenleri ve ayrıca SONAR’ın ilan ettiği araştırma sonuçları, kanaatimce, alışılmış bakış açıları ters yüz edilerek, bir de bu açıdan değerlendirilmeli ve hatta mercek altına alınmalıdır.

Seçmenlerin pek çoğu televizyon izleyicisi gibidir. Televizyon, ne geçim sıkıntısına çaredir ne işsizliğe çözüm getirir ne karı - koca kavgasını önler ne de diploma dağıtır. Televizyon izleyicisi, televizyon izlerken; düşünmez, çabalamaz, muhakeme etmez, asla kendisini yormaz. Televizyon dinlendirdiği, rahatlattığı ve hiçbir çaba sarf etmeyi gerektirmediği için caziptir. 

Seçimler de öyle. Çok işe yarar ama insanlar seçimleri, hayati derecede önemliymiş gibi algılamaz Seçmen siyasal seçimini en az çaba ile ortaya koymak ister. Dolayısıyla, seçimin sonuçlarının hayati olduğu gerçeği ile, seçmenin seçim yapma işini birbirinden ayrıştırmak gerekir. Seçmen siyasal tercihini en az zihinsel çaba ile belirlemek ister. Pek çok değişkeni bir araya getirmesini istersek, oraya atılan oyun şuranın hanesine gideceğini hesaplayacağını umarsak, şöyle bir oy vermenin böyle bir sonucu olur muhakemesine onu zorlarsak, bunlar seçmeni bunaltır. Böyle durumda, seçmen, işyerinde maruz kaldığı gerginlikle ve baskıyla karşı karşıya olduğunu zanneder ve inadına yan çizer. Kısacası seçimler, seçmenin işini kolaylaştıranın kazandığı bir arenadır.