BIST 9.645
DOLAR 32,55
EURO 34,90
ALTIN 2.437,87

“Sahne sanatı” olarak “Akşam sefası” …

Müzik, sahne, sanat

Yıllardır müzikte; birlik/beraberlik/paylaşım ve kaliteli üretim” konuları en önemli gündem maddem olarak yer almıştır.               12 yıl düzenlediğim “İstanbul Türk Müziği Günleri” programına katılan amatör gruplarla, profesyonel solistleri ve sunucuları ortak/olması gereken  anlayışta bir araya getirmek için çalıştım. Başarılı olduğumuzu daha önceki yazılarımda belirtmiştim.

Bu yazımda, profesyonel müzik programlarında uygulanan, bize aktarılan – katıldığımız-  bazı yanlışlar üzerinde durmak istiyoruz. Dediğimiz gibi, amacımız; programlarda görünen/rahatsız eden bazı uygulamaların kaldırılmasına/düzeltilmesine,  daha çok izlenir hale getirilmesine yardımcı olmaktır..

Tahmin ediyorum, genç İstanbul Radyosu sanatçılarının - konservatuar mezunu öğrencilerimizin/arkadaşlarımızın- katıldığı, TRT Müzik’te yer alan “Akşam Sefası” son yılların en çok takip edilen/izlenen müzik programı. Bu programda sadece TSM değil, THM, popüler eserler v.b. yer veriliyor. Hepsi birbirinden değerli ses ve saz sanatçıları için söylenecek bir sözümüz yok. TRT Kurumu’na Genel Müdür nezninde teşekkür ediyoruz.

Bu programı    “sahne sanatı açısından”                 değerlendirmek istiyoruz;

1/  Çoğunlukla aynı eserler icra ediliyor, dolayısı ile yeni bestelere  imkan verilemiyor… Ayrıca, -  radyo alışkanlığı olan- aynı eserleri farklı kişilerin okuduğu bilinen şarkıları, hala notadan takip etmek Tv ekranlarında şık durmuyor. Bu şekilde nota sehpasına bağlı kalınıyor ve eserlerin akılda kalmasının/ezberlenmesinin/yorumlanmasının önü kesiliyor. TV, bir radyo değildir, unutmayalım…                                                

“……Floransa, Çinuçen’le (Tanrıkorur) İtalya’daki konser turumuzun ilk durağıydı. Sahne arkadaşım benden konserde çalacağımız eserleri ezberlememi istiyordu ve bu konuda gayet haklıydı. Gerçektende nota kağıtları böyle bir müziğin referansı olamazdı. Gerçi alışkındık notaya bakarken doğaçlama yorumlar yapmaya ama yine de farklı oluyordu ezbere alınmış bir musiki.Yıllardır radyo stüdyolarında önümüze koyulan kağıtlardan okuyarak çalıştığımız için birçok eser belleğimde bütün ayrıntılarıyla kalmış hatta bazıları da tamamen uçup gitmişti…….Yalnızca iki müzisyenin yer aldığı böyle bir konser müzik sehpaları ve nota kağıtları arkasında yapılmamalıydı. Mikrofonlara dolaşan müzik sehpaları sahnede yakışıksız bir görüntü oluşturuyordu. Bu gereçler dinleyici ile etkileşimi kesen demir ve kağıt karışımı perdelerdi. Müzik, notalardan okunmamalı, eserler icracının kayıtlı hafızasında bütün mevcudiyeti ile buluşup öyle yorumlanmalıydı. Müziğin gerçek değeri dinleyici ile göz göze gelerek ruhların birleştiği noktada onlardan güç alarak ortaya çıkar. Kağıtlara bakmakla hem sizi dinlemek uğruna gelmiş insanları gereken ilgiden hem de kendinizi onlardan alacağınız enerjiden mahrum etmiş olursunuz. “Nota sehpası koymak seyirciye saygısızlıktır” diyordu Çinuçen……” *

Sonuç olarak; Bu programda sehpalar, notalar kaldırılmalı,  solistlerin ve açış/solo yapan sanatçıların adları ekrana yazılmalı, şarkı sözleri alt Led ekrandan verilmeli diye düşünüyoruz.

2/ Sanatçıların “sahne oturtumu”da hatalı görünüyor…Arkada orkestra, arada şef, önde solistler, onların  önünde sehpalar…Nereden bakarsanız bakınız hatalı…Bir orkestra/topluluğu yöneten ve müzikte “sanatçılığın en üst makamı” kabul edilen, “şef”, maalesef, çalgılara hükmediyor, ama, solistlere karışamıyor, çünkü solistlerin gerisinde kalıyor. Yani eserler solistlerin isteğine bırakılmış gözüküyor…

Sonuç olarak; şefin konumu ve işlevi bir kez daha değerlendirilmelidir.

3/ Müzikte, çalgı çalmanın önemi büyüktür, çalgı çalmak bir kişide “yeteneğin daha fazla/yoğun olduğunu” gösterir. Onun için derler ki; “çalgıcılar olmaz ise solistler olmaz” Bu gerçekten doğru bir tesbittir. Solistler beraber çalışacakları çalgı sanatçılarına çok önem verir, özenle seçerler, çünkü küçük bir falso, bir ritim aksaması konseri olumsuz kılabilir.

“…Çaldığı tüm sazlardaki ustalığı, araştırıcı kişiliği, yaratıcılığı, kendine özgü ses aralıkları, baskıları, gelenekselden evrensele doğru gizlice aldığı yol, kompozisyon fikrine uzanan anlayışı ile Tanburi Cemil imzası atılmış olur. Klasik Osmanlı, Anadolu ve Balkan halk musikilerinin tümünde görülür bu imza. Cemil Bey araştırıcı düşünme tarzı ile bir müzikolog, folklorculuğu ile bir Bela Bartok, Neva Peşrevi’nin bestekarı olarak bir Tanburi Osman Bey, çizdiği müzik eskizleriyle bir empresyonist ressam, estetik dünyasında hakikatı arayan bir filozoftur…..” **

Bu programda, solistler önde dizildiği ve sayıca fazla olduğu için, çalgı sanatçılarını görmek mümkün olmamaktadır. İcranın en büyük ortakları olan çalgı sanatçılarının, emeklerinin karşılığı olarak net bir şekilde görünmelerinde yarar vardır.

Sonuç olarak; Bu güzel programın “sahne oturtumu” baştan aşağı yenilenerek, izleyicinin gözünün yorulmadığı bir oturtuma gidilmesinde yarar görülmektedir.

Tüm sanatçılarımıza başarılı çalışmalar diliyoruz…

 

*Özgen, İhsan;  Avludaki Ses (Anılar-İzlenimler), Pan yay., İstanbul, Ağustos 2012, sf.15-16

*Özgen, İhsan;  a.g.e.,  sf.104

Bakınız;
Sanatta yapılmaması gerekenler…  Muzikoloji.org, 26.12.2011, sanatalemi.net,03.01.2012

Sanat etkinliklerinde  “protokol” meselesi…  Musikidergisi.net, 17.08.2010, sanatalemi.net, 29.09.2010

Sanat alanına  altın öğütler… “Almak isteyenlere” Muzikoloji.org, 03.05.2010

Sanat alanında “kişi”, “her şey” olabilir mi?..(1-2)  Musikidergisi.net, 11.05.2010, sanatalemi.net, 14.09.2010