BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

“Rical”den “işporta adamlığı”na…

“işporta adamı” pazarına ve bu adamların salvolarına karşılık verilmeseydi “paralel devlet” diye bir şey ortaya çıkabilir miydi?

Eskiler “rical” olmaya çalışırlarmış. Yani bir görevin gerektirdiği tüm vasıflara sahip olmaya gayret ederlermiş.

İşe talip olanlar işin gerektirdiği özellikleri taşıyan “ehil” bir insan olmaya; işverenler ise işin gerektirdiği vasıfları taşıyan “ehil” insanlar bulmaya çalışırlarmış.

Böyle olduğu için de “ehil” insanların yokluğunda “kaht-ı rical” diye bir terim ortaya çıkmış.

Maalesef günümüzde ehil olmayan insanlar liyakat sahibi olmasa dahi bir köşeyi doldurmaya, bir konuyu yazmaya, ihtisas sahibi gibi konuşmaya, sahipmiş gibi yönetmeye ve hep sahada kalarak vizyoner bir kimlikle "işporta adamı" olmaya çalışıyor.

Hoca olmayan ilahi meselelere, uzman olmayan çocuk yetiştiriciliğine, siyasal eğitimi ya da tecrübesi olmayan siyasete, eğitmen olmayan öğretmenliğe soyunarak işporta adamı olmanın sevdasında vizyon sahibi olmaya çalışıyorlar. 

Oysa vizyonda kalabilmenin formülleri arasında "bilim", "bilgi", "ilim", "inanç", "liyakat", "sadakat" olması gerekirken "özgüven" "belagat" "siyasi manevralar" ile işporta adamı olarak vizyonda kalınabiliyor maalesef!

İLMİ TEDRİSATTAN, BİLGİ SAHİBİ OLMAYA

Eskiler “ilmi tedrisat” yaparlarmış. Bir âlimin rehberliğinde zamanın en revaçta ilimlerini tedris ederler, yıllar süren eğitimin ardından “icazet” belgelerini alırlarmış.

Günümüzde ise birkaç kitap okuyan, birkaç televizyon programı seyreden veya internette birkaç gün araştırma yapan kişiler kendilerini hemen “uzman” olarak tanıtıyorlar.

Aldıkları eğitim onlar için önemli değil. Eğitimleriyle ilgisi olmayan alanlarda ahkam kesmeye, kurallar koymaya, uzmanlıklarını konuşturmaya, engin tecrübelerini (!) kağıda dökmeye başlıyorlar hemen…

Hem sonra bir insan her şeyden anlayıp o konunun uzmanı olabilir mi? 

Ama biz uzmanlığı bilgi sahibi olmakla karıştırıyoruz. Bir konuda birkaç parça bilgi sahibi olmayı uzmanlık olarak görüyoruz.

Televizyon programlarımız “uzman”dan geçilmiyor. Benim anlayamadığım bu kadar çok uzmanı olan bir memlekette niye uluslararası düzeyde bir şahsiyet çıkmıyor, uluslararası düzeyde ödüller alınmıyor?

Cevabı çok basit aslında: Kendini “uzman” olarak tanıtan o çokbilmiş şahsiyetler aslında birer “işporta adamı” da ondan…

Niye biz her yıl hep aynı konuları tartışıyoruz?

Her kafadan bir ses çıkıyor. Sanki herkes bir şey söylemek zorundaymış gibi…

Tüm dünyanın kabul ettiği uluslararası kurumlarda başkan düzeyinde bizden bir yönetici niye yok!?

Bizim itibar ettiğimiz “işporta adamlarına” dünya insanları değer vermediğinden olmasın sakın…    

NERDEN ÇIKTI BU İŞPORTA ADAMLARI?

Eskiler “rical” yani “değerli insan” yetiştirirken biz niye “işporta adamı” bolluğunda boğuluyoruz!

Nerden çıktı bu işporta adamları?

Nerden olacak, tabii ki bizim içimizden?

Biz yetiştirdik onları, biz değer verdik onlara, biz eğitemedik onları, biz yetiştiremedik onları, biz…

Eğer toplum kimin uzman olduğunu kimin olmadığını sorgulasaydı bilgi sahibi olduğunu zanneden insanlar bu kadar kolay pazarlayabilir miydi kendilerini?

Yetkin mecralar; insanları yetenek, kabiliyet ve potansiyeline göre değerlendirseydi “işporta adamları” o kadar yetenekli, ehil, liyakatli insanların arasında kendine yer bulabilir, alan açabilir miydi?

Eğer siyasetçiler kendilerine yalakalık yapan yüzsüzlere bu kadar yüz vermeseydi, etraflarını yağdanlıklarla doldurmasalardı, ehil olana karşılık verselerdi, adama göre iş değil işe göre adam istihdam etselerdi “işporta adamı" diye bir şey ortaya çıkabilir miydi?

Ya da bu soruyu şöyle de sorgulayabiliriz; gayr-i mubah girişimlerle bilmem nerede iyi kar eden bir mekana göz dikenler, köşe kapma sevdasında yitirilen samimiyetler, apoletin yanında görünmeye çalışarak elde edilen sözde itibarlar, hocasına-siyasetçisine-iş adamına şirin görünmeye çalışanlar sayesinde oluşan “işporta adamı” pazarına ve bu adamların salvolarına karşılık verilmeseydi “paralel devlet” diye bir şey ortaya çıkabilir miydi?

Nefis taşıyan bu fakir; kaleminden dökülen kelamlardan ders çıkarma hassasiyetinde bu serzenişleri gündeme getirmeye çalışıyor biiznillah.

Zaaflarımızla, artılarımızla oluş sancısı içerisinde gayret göstermemiz gerekirken "işporta adamı" trendinin mağlubu oluyoruz maalesef… 

SOSYAL MEDYA TAKİBİ İÇİN