BIST 9.059
DOLAR 32,38
EURO 34,97
ALTIN 2.325,12

Öztürk Yılmaz üzerinden Hamaset okumaları..!

Edinildiği zannedilen statü ve sözüm ona değerlerin kaybedilmemesi adına gösterilen şirinlik ve takıyye inanç halini almaktadır.

Bir millet için en tehlikeli şeylerden birisi de kavramların içinin boşaltılarak hamaset çukuruna saplanıp kalmasıdır. Son üç yüz yıl içerisinde defalarca yaşadığımız bu yanlışın sonuncusundan kıl payı kurtulduk.

Bu millete kahraman olarak lanse edilen insanların hain, hain olarak tanıtılanların ise bir vatansever olduğunu tarih er veya geç ortaya çıkarmıştır.

Son haftalarda yaşanan bir tartışma ve Edirne'de tutuklanan üniversite öğrencisi üç yüz yıldır içine düştüğümüz kavramların içerisinin boşaltılması olayına bütün çıplaklığı ile ışık tutuyor.

Türkçe ezan tartışmalarında başı çeken isim olan CHP milletvekili Öztürk Yılmaz, sergilediği tavır ile ne kadar din ve mukaddesat düşmanı olduğunu cümle âleme ilan etti. Yılmaz o kadar ileri gitti ki partisinin genel başkanını bile suçlamaya başladı.

Din ve mukaddesat düşmanlığını saklamayan ve bu konuda çıtayı oldukça yükselten Öztürk Yılmaz, çok değil daha iki yıl önce yaşanan Musul Konsolosluğu baskını sonrasında adeta “kahraman” ilan edilmişti.

Yılmaz, konsolosluk çalışanlarının kurtarılmasının ardından geldiği Türkiye’de alnından öpülerek karşılanmıştı. O zaman bizzat dönemin yetkili ve etkili isimleri tarafından adeta sembol isim haline getirilmişti.

Olaya bir de senaryo kurgusu ile şu açıdan bakalım: Eğer Öztürk Yılmaz bu baskın sırasında DAEŞ terör örgütü tarafından öldürülseydi ne olacaktı?

“Şehit” ilan edilecekti…

“Milli Kahraman” olarak ilan edilecekti…

Adı, sokaklara, caddelere, parklara verilecekti…

Malumunuzdur ki “şehitlik” kutsal bir kavram ve manevi bir değeri var.

Öztürk Yılmaz’ın bugün Türkçe ezan özelinde sergilediği tavır ile şehitlik arasında nasıl bir bağ var?

Hiçbir bağ yok…

Bir mukaddesat düşmanına “şehit” payesi verilme ihtimalinin garabetini düşünebiliyor musunuz?  

Aynı şekilde devletini sürekli karşısına alan ve terör örgütlerinin argümanlarıyla konuşan birisinin “milli kahraman” ilan edilmesi de aynı kefeye konulabilecek şekilde bir garabet.

Allah bu milleti korudu da böyle bir garabeti yaşamadık.

Aklıselim insanlar olarak böylesine garip durumlara yol açmamak için saplandığımız hamaset bataklığından kurtulmalıyız.

Oysa ki bugün tam tersini yaşıyoruz. Başta gençlerimiz olmak üzere millet olarak hamaset çukurunda debelenip duruyoruz…

Bu çukurda debelenip duran gençlerimiz fikir üretemediklerinden dolayı vuku bulan vakıalara karşı nasıl tavır sergileyeceklerinin bilincinde değiller.

Kendi düşüncesini, fikrini, bilincini, şuurunu kapatıp aksine bilinçsiz, düşünce sahibi olamayan hamaset girdabına yakalanmış bir güruh oluşturulursa Edirne’de yaşanan utanç verici tutuklama olayına karşı da sessiz kalınır, “ezan” için yapılan çirkinliğe karşı da sessiz kalınır.

Kimi ne zaman, nerede, nasıl savunacağının farkında olmayan bir genç nesil yetiştirildi.

Oy uğruna sahaya bütün süsüyle sürülen bayanların hamaset zincirine ek olarak ilave edilmiş olması zaten hamasetin karanlığında önünü göremeyen gençliğe zeval getirmektedir.

Zihinsel olarak hiçbir şey üretemeyecek hale getirilmiş gençlerimizin sadece siyasete payanda olmanın dışında ne güçleri ne de sesleri var.

Kavramların içi boşaltılmış şekliyle hamasi söylemlerin anonsu altında sesten daha çok gürültü çıkaran bir toplumun gelecek inşası zor olacaktır.

Kendi kadim kültürümüzün, inançlarımızın, değerlerimizin, tarihimizin ve medeniyetimizin özneleri olmaktan çıkmış vaziyetteyiz.

Neo-liberal anlayışa sahip genç neslin yaşantısı Müslüman gençlik tarafından da mubah görülmeye başlanmıştır. Bu tutum gerçeklerin gençler tarafından görülmesine engeldir.

Bugün sadece hamasi salvolarla siyasete payanda olmaktan ve insani ilişkilerinde dahi siyasi manevralar merkezinde ilişki kurmaktan başka bir işe yaramayanlar maalesef ne “ezan” noktasında ne de mukaddesat ve müktesebat zemininde sesini çıkaramıyor.

Cumhuriyet sonrası oluşan zeminde bütün değerlerimizi yok etmek için uğraşan zihniyete karşı Osman Yüksel Serdengeçti'nin feveranını unutmayalım; "On yılda on beş milyon genç yaratmışlardı. Tam 27 yıl tanrılar gibi konuştular. Firavunlar gibi saltanat sürdüler"

Oluşturulmuş olan statü alanlarında cirit atmaktan ülke gerçeklerini göremeyen gençlerimiz Serdengeçti’nin feveranındaki muhatap kesime karşı ezik ve fikirsizdir artık.

Edinildiği zannedilen statü ve sözüm ona değerlerin kaybedilmemesi adına gösterilen şirinlik ve takıyye inanç halini almaktadır.

O kadar doluyum ki inanın yazmaya devam etsem herhalde bir aylık yazı istihkakımın on katını kaleme alabilirim.

'İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız' sözünü hatırlatarak yazıyı bitirmiş olayım.

SOSYAL MEDYA TAKİP 

twitter.com/msbeser

facebook.com/msbeser
instagram.com/msbeser