BIST 9.125
DOLAR 32,37
EURO 34,96
ALTIN 2.325,57

Ne kadınmış be..!

Belki de "ne kadınmış be..." diyeceksiniz ama sonrasında eminim ki başınızı elleriniz arasına alıp düşüneceksiniz…

Bu yazımı müsaadenizle biraz uzun tutacağım. Zira önemli bir konu olduğu kanaatindeyim. Kudüs davasını hayat karelerinin en önemli noktasına koymuş ve bu beldelerde yoğun araştırmalar, görüşmeler ve ziyaretler yapmış bir dava adamı, Kudüs aşığı büyüğümün bahsetmiş olduğu bir konuyu kaleme alıyorum.

Belki de "ne kadınmış be..." diyeceksiniz ama sonrasında eminim ki başınızı elleriniz arasına alıp düşüneceksiniz…

Bugün Kudüs merkezli Batı’nın Ortadoğu’da yapmak istediklerini ve ne kadar zaman öncesinde damarlarımızın içerisine sızarak dava bilinci ile yapmaya çalıştıkları planları zikretmeye çalışacağız. Daha doğrusu zalimliklerini…

Dinlediklerimi ve okuduklarımı yazmayı arzuladım zira ümmet açısından faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü bu bilgiler ışığında günümüzü ve yarınımızı irdelediğimizde ne kadar hamaset hapsinde olduğumuzun idrakine varacağız.

Belki bir kadının yaptıklarını okudukça kendi özümüze ve Batı’ya karşı bakış zaviyelerimizde farklılıklar olur.

İnternet ortamında birçok yerde hikâyesini bulabilirsiniz lakin bendeniz üstat Murat Bardakçı'nın kaleme almış olduğu bir yazı üzerinden alıntılar yaparak yazmayı denedim. 

İngilizlerin 100 yıldan fazla hayalleri İngiliz-Yahudi Medeniyetinin oluşması için yaptıklarını okuyacağız.

Suudilerin halen İngiliz sömürgesi altında olduğunu ve menşeini görmüş olacağız.

Buyurun Ortadoğu’da bugün akan kanın baş sorumlusu olan Bell’in hikâyesine...

Osmanlı-Arap ilişkilerinin son dönemleri söz konusu olduğunda akla ilk gelen isim Lawrence’dir. Namı diğer “Arap Lawrence”.

Kendisi bir İngiliz olmasına rağmen ajanlık vazifesini yerine getirebilmek için Araplarla o kadar özdeşleşmiştir ki kendisine “Arap Lawrence” denmiştir.

Arapların Osmanlı’ya düşman edilmesinde ve dindaşlarına ihanet etmesinde Lawrence yalnız değildir aslında. En az onun kadar etkili birisi daha vardır.

Bahsettiğimiz kişi Ortadoğu’yu kasıp kavurmakla kalmadı Arap coğrafyasını karış karış gezip haritasını çıkardı. Cetvellerle sınırları çizerek aşiretleri tek tek “kimden yana” diye listeleyip birbirine kırdırdı. Kralları tahta çıkartıp, indirerek ülkesi için bugün bile devam eden politikaların mimarı oldu.

Ve evet, tüm bunları bir kadın yaptı.

O kadın İngiliz ajan Gertrude Bell’di.

Gertrude Bell, sözüm ona davasına kendisini öylesine adamıştı ki bu uğurda katlanmadığı zahmet, çekmediği eziyet kalmadı.

NE KADINMIŞ AMA…

İsviçre’de Alplerin en yüksek noktasına tırmanan Bell’in adı bir zirveye verildi. 1902’de Alplerde ekip olarak yakalandıkları fırtınada bellerindeki halatla birbirine bağlı olarak tam 53 saat boyunca bir yamaçta sallandı.

İngilizce’nin yanı sıra Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca ve İtalyancayı akıcı bir şekilde konuşuyordu.

İngiliz casusu Lawrence'in Osmanlı'yı parçalama planlarını Cerablus'ta yapmaya başladığı iddiası doğru değildir. Çünkü Cerablus'a ilk giden ve Ortadoğu'nun haritasını çizen 'Çöl Kraliçesi' lakaplı Gertrude Bell'dir.

Bell, at sırtında bugünkü Irak ve Suriye’yi boydan boya geçerek aşiretleri, nüfus gruplarını, kervan yollarını, su kuyularını, yer altı ve yer üstü zenginliklerini tespit ederek haritalarına işledi.

Ortadoğu’da Osmanlı’ya karşı İngilizlerle birlikte çalışabilecek Arap kabileleri tek tek raporladı. Bu raporlar askerî eylemlerde kullanıldı. Osmanlı, İngilizlerle çarpıştığı sırada, hemen her bölgede Arapların ihanetiyle karşılaştı. İngilizler bu sayede Şam ve Halep’i ele geçirdi.

1918’de Mondros Ateşkesi imzalanmasının ardından birkaç ay sonra İngiltere Bell’e “Üstün Başarı Nişanı” verdi.

Churchill tarafından Kahire Konferansı’na çağrılan tek kadın Bell’in fikriyle yepyeni bir ülke kuruldu: Irak.

Ağustos 1921’de Irak’ın kralı olan Faysal, görevde olduğu 12 yıl boyunca İngiltere ile ittifak yaptı.

Bell, babasına yazdığı bir mektupta “Ofiste tüm bir günü Irak’ın güneyindeki çöl sınırını belirlemekle geçirdim” diyordu.

Anadolu’ya birçok defa gelen Bell, 1899 yılından başlayarak 1911 yılına kadar İstanbul başta olmak üzere Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’ya seyahatler yaptı. Anadolu’daki arkeolojik kazılara katılan Bell, asıl önemli işlerini Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapacaktı.

Birçok arkeolog gibi Majestelerinin Haber alma Örgütü’ne girdi. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kahire’deki “Arap Bürosu”nda önemli bir idarî makama getirildi. 

Gertrude Bell, kayıtlara geçen itirafında şöyle diyordu:

"Biz çok rahattık, halkın bize güveni tamdı. Bizi seviyorlardı. Zaman zaman arkeolojik çalışmalar da yapıyorduk. Ama daha çok diğer konularda rapor tutuyorduk. Bölge halkına başka medeniyetlerin izlerinin olduğunu söylemeye çalışıyorduk. Ya da burası sizden bir parça, sizin aslınız bu diye ikna etmek için gayret gösteriyorduk. Çoğu zaman da başarılı oluyorduk!"

Osmanlı Devleti'nin durumunu yakından inceleyip bilgiler topladı. Osmanlı halkının etnik kökenleri ve mezheplerinin raporlarını hazırladı.

Bell, Anadolu'nun birçok bölgesindeki tarihi mirası da yağmaladı!

Hayatının geri kalan kısmını asıl mesleğine verdi, Irak’ın ilk Eski Eserler Genel Müdürü oldu. Üç yıl boyunca gece-gündüz demeden çalışıp Bağdat’ta Mezopotamya medeniyetinin en önemli eski eser merkezlerinden biri olan bir müze kurdu.

1926’da müzenin tamamlanmasının ardından bunalıma girdi. Büyük aşkı Binbaşı Willie’nin ölümünden sonra evlenmemişti. İddiaya göre yalnızlıktan iyiden iyiye depresyondaydı.

12 Temmuz 1926’da 58 yaşındayken yüksek dozda uyku ilacı alması sonucu öldü.

Ortadoğu’yu pasta böler gibi bölen kadın, sessizce bir odada kendi kendine can verdi.

HAK DAVADA FEDAKÂRLIK

Peki, bütün bunları niye anlattık? Haksız da olsa bir kadındaki dava bilincini nazarlarınıza vermek istedik.

Koskoca bir imparatorluk kendisini davasına adayan Lawrence ve Bell benzeri insanların faaliyetleri sonucu yıkıldı.

Eğer biz de hak davamızda bu insanlar kadar fedakârlık yapamazsak, zorluklara katlanamazsak başarıyı ancak rüyamızda görürüz.