BIST 9.693
DOLAR 32,59
EURO 34,78
ALTIN 2.506,37

Mizahı olmayanın izahı!

Hazreti Muhammed'i kara kalemlerine malzeme yaptıkları için de değil, bütün dinler için aynı pervasız üslubu kullandıkları için; yapılan saldırıyı nasıl kınıyorsam Charlie Hebdo'yu da kınıyorum.

Tam da mizahla yakınlaşmaya başlamış, içinden çıkamadıklarımıza gülüp geçebildiğimiz bir damar yakalamışken oldu mu bu şimdi?

Damar tıkanıklığı yaşıyoruz yine yeni yeniden.

Karikatürle olmasa da karikatürize ettiklerimizi capsleştirdiğimiz oranda esniyordu anlayışlar. Tamam, belki çok sanatsal değiller. Fakat zekice casplerle öfkemizi mizaha vurmayı biz de öğreniyorduk işte.

Muhafazakar camianın mizahla ilişkisi sosyal medyanın da etkisiyle flört evresine geçebilmişti. Bir sürü sosyolojik nedeni de eklersek bu camianın içinden komplekssizce espri yapabilen, yeri geldiğinde kendiyle dalga geçebilen, derdini mizahla da anlatabilen gençlerin geldiğini görmek zor değil.

Fakat o da ne?

Bir "mizah" dergisine yapılan saldırının ardından mizah üzerinden sınava tabi tutuluyoruz şimdi. Üstelik işin içinde olmayan tek şey de mizah.

Konuyu ister ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirin, isterseniz de mizah. Her iki durumda da tepkim değişmeyecek.

Sadece Müslümanlar'ın kutsalıyla dalga geçtikleri için, Hazreti Muhammed'i kara kalemlerine malzeme yaptıkları için de değil, bütün dinler için aynı pervasız üslubu kullandıkları için; yapılan saldırıyı nasıl kınıyorsam Charlie Hebdo'yu da kınıyorum.

Peki inançlara dil uzatılmasından duyduğumuz rahatsızlık karşısında kınamaktan başka ne yapabiliriz?

İşte 100 puanlık uzmanlık sorusu.

Paris'teki terör saldırısının ardından nerede, nasıl durduğumuz, bizi nasıl algılayacaklarından ziyade "müslümanca" yaklaşımın nasıl olması gerektiğiyle alakalı.

Hazreti Muhammed'e karşı yapılanı savunmayı "Muhammedi" bir tavır ve üslupla yapmadıktan sonra neye yarar ki?

Dünyada müslümanların terörize edilmeye çalışılmasını, İslamofobi'nin yeniden hortlatılma arzusunu, son dönemde sıkça yapılan İslamcılık tartışmalarını, hepsini bir kenara bırakın. Kendi içimizde İslam'ı savunmak adına her ne yapacaksak, Hazreti Muhammed'den daha iyi bir ölçü var mı dönüp bakacağımız? Biz bu sorgulamayı yapmazsak terazimiz ne kadar doğru tartar?

Öyle büyük büyük laflar etmeye gerek yok.

İslam üzerinden yaratılmaya çalışılan bir algı var. Bu algıya sadece Batı değil, İslam adına kafa kesmekten çekinmeyenler de su taşıyor. Taşıma suyla değirmen dönmeyeceğini müslümanlardan başka gösterebilecek kimse var mı dünyada? Hiç sanmıyorum.

Peki biz ne yapıyoruz?

İçimizdeki mücahidi iman kuvvetiyle çıktığı bu Batı seferinde iki dakika soluklandırıp, kendi nefsimizle yüzleştirebiliyor muyuz?

"Heyy dur bakalım, gerçek cihad bu deyil" diyebiliyor muyuz?

Efendimiz'in Uhud'da "büyük cihad" dediği nefsimizle olan savaşa kalıcı barış mı getirdik ya da küçük cihadlardan bir türlü büyüğüne sıra mı gelmiyor?

Nedir durumumuz?

İşte bu sorulara doğru cevaplar vermeye başladığımızda yaratılmaya çalışılan bu algı için gerçekten ve köklü bir şeyler yapmış olacağız.

Bunu birileri "Müslümanlar da özeleştiri yapsın" dediler diye değil, birilerine şirin görünmek için ya da bir kompleksle değil zaten olması gerekenin bu olduğu için yapmalıyız. Hazreti Peygamberin yaşamındaki incelik, naiflik, eminlik ve özen bize de sirayet etsin diye yapmalıyız.

Tabi bunun dışında da tüm demokratik tepkimizi verelim. Ancak bize yakışan şekliyle verelim.

Kınayalım, protesto edelim, boykot edelim. Gerekirse demokratik hakkımızı kullanalım ve sokağa çıkalım. Daha olmadı hazır mizahla barışmışken gerekirse "mizahı" mizahla vuralım.

Ama lütfen provokasyona gelmeyelim. Batı’nın algı mühendisliği tuzağına düşmeyelim. Müslüman oyuna gelen değil, oyunu bozandır…

Çünkü öngörü(feraset) ve hikmet sahibi olmak bunu gerektirir...