BIST 9.693
DOLAR 32,59
EURO 34,77
ALTIN 2.507,70

Küresel aktörün yol haritası

Son dönemde ülke basınını az çok takip edenler Türkiye'nin yeniden bölgesel ve küresel güçlerin uğrak noktası haline geldiğini ve Ortadoğu coğrafyasına dönük eylem planlarında Türkiye'nin kilit aktör rolünün belirginlik kazanmaya başladığını görecektir.

Son dönemde ülke basınını az çok takip edenler Türkiye'nin yeniden bölgesel ve küresel güçlerin uğrak noktası haline geldiğini ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu coğrafyasına dönük eylem planlarında Türkiye'nin kilit aktör rolünün belirginlik kazanmaya başladığını görecektir.

Burada müttefiklerini istediği çizgiye çekemediği ölçüde alternatif güç ilişkileri kurarak denkleme yeni unsurlar ekleyebilen Türkiye'nin dengeleme stratejisinin başarısından söz edilebilir. Kısa vadede sınır ötesi operasyonlar dahil olmak üzere yapılacak eylemlere güç ve meşruiyet kazandıracak bu tarz taktiksel hareketler önemli ve şüphesiz yararlıdır.

Yakın zamanda çevre coğrafyada stabilizasyon olası görülmediğinden Türkiye'nin bu tür sert güç parametrelerini ihmal etmemesi ve donanım olarak en üst seviyede tutması da muhakkak gereklidir. Özellikle savunma sanayinde yerlileştirme yönünde atılan adımlar bu açıdan önem arz etmektedir.

Fakat iyi planlanmış ve başarıyla tatbik edilen politikaların sonuçlarını görebilmek adına dahi orta ve uzun vadeye odaklanmak gerekmektedir. Zira bölgesel ve hatta küresel sahnede söz sahibi olma iddiasını taşıyan bu tarz adımlar bir taraftan paradigma değişimlerine yol açarken, hedef coğrafyalarda egemen aktörlerden birkaçının o alandan çekilmesini ya da etkisini azaltmasını zorunlu kıldığı için riskleri içerisinde barındırmaktadır.

Ulusal basınımıza baktığımızda ise bu konuların ne yazık ki ideolojik kalıplar üzerine bina edilen sığ tartışmalar ekseninde sürüp gittiği, çoğu yorumcunun bardağın dolu ya da boş tarafına bakıp fırsat ve riskleri ortaya koyarak politikaya katkı sunmak yerine bazı durumlarda bardağı da kırma pahasına açıklamalar yapmaktan, bazılarının da "racon kesmek"ten geri durmadığı müşahede edilmektedir.

Konumuza dönecek olursak, küresel aktör olma ideali ekseninde hareket eden bir ülkenin başarısının çıktığı uzun yolculukta iki güç bileşenini etkili ve sürdürülebilir olarak kullanmasına bağlı olduğu ifade edilmelidir. Bunlardan ilki yazının başında da belirtildiği gibi askeri gücü de içerisine alan sert güç parametrelerinin geliştirilmesidir. Bu noktada sert gücün bir diğer unsuru olan iktisadi gelişmenin de önemine işaret edilmelidir. Lakin sadece sert güce dayalı gelişmenin sürdürülebilir olmadığı ve zaman içerisinde güç yitimi ya da rakip aktörlerin bu alandaki ilerlemelerinin ülke çıkarları açısından riskli süreçler oluşturabileceği gözden kaçırılmamalıdır.

Bu bağlamda etkili ve sürdürülebilir güç dengesi için bir diğer güç alanı olarak soft power ya da Türkçe karşılığıyla yumuşak güç kavramı üzerine de yoğunlaşmanın gereği ortaya çıkmaktadır. Kavramın olgusal zeminde tatbik alanı ise kamu diplomasisi uygulamalarıyla olmaktadır ki, tarihsel süreçteki gelişimi de dikkate alındığında çağdaş manada kamu diplomasisi faaliyetleri yürütmenin bu noktada lüksten ziyade gereklilik halini aldığı net olarak görülmektedir.

Bu gerekliliği 20. yüzyılın ilk çeyreğinde tespit eden ABD başta olmak üzere az sayıda ülke konunun üzerine eğilmiş ve ülkelerinin değişik coğrafyalardaki algısını, o ülke siyasetine egemen olanların iradesine teslim etmek yerine çeşitli iletişim araçlarını kullanarak, doğrudan halka ulaşma yoluna gitmişlerdir.

ABD'de akademik alanda da kamu diplomasisi olgusuna öylesine değer atfedilmiş ki bugün ilgili ülke merkezli kitap satış sitesinde arama yapıldığında konuyla doğrudan ya da dolaylı ilişkisi bulunan binlerce kaynağa kolayca ulaşılabilmektedir. Ülkemizde ise kamu diplomasisiyle ilişkili kitapların sayısı henüz bir elin parmağını geçmemekte, akademik tezler ve makaleler dâhil edildiğinde dahi Türkçe kaynak sayısı kıyaslanamayacak derecede düşük kalmaktadır.

Nedir bu kamu diplomasisi?

Literatürde birbirini destekleyen çok sayıda tanım olmakla birlikte kamu diplomasisi genel anlamıyla bir ülkenin, başka bir ülke halkı ve aydınları nezdinde olumlu algı yaratmak suretiyle kendi ideallerini, hedef ve politikalarını meşrulaştırma süreci olarak kısaca tanımlanabilir.

Hollywood'un hayatında ABD'yi görmemiş ve görme ihtimali de çok düşük olan milyarlarca insan üzerinde yarattığı "dünyanın süper gücü" algısı ya da geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerden çeşitli burslarla zeki gençleri kendine çekerek geleceğin yönetici sınıfının ve aydınlarının gözünde üstün bir konum elde etme çalışmaları uzun yıllardır yürütülen kamu diplomasisi faaliyetlerinin sadece bir bölümüdür.

Günümüz kamu diplomasisi kavramı içerisinde ise hiç şüphesiz sivil toplum örgütlerinin, devlet dışı organizasyonların, düşünce kuruluşlarının, özel sektör işletmelerinin ve medyanın önemli payları bulunmaktadır. Bilginin üretimi ve dağıtımında önemli roller üstlenen bu yapılar sayesinde ülkeler sosyal, kültürel ve siyasal değerlerini uluslararası platformlarda duyurabilmektedirler.

 

Türkiye'nin Kamu Diplomasisi

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki dış politikada önemli bir enstrüman olarak kamu diplomasisinin önemi ülkemizde de fark edilmiş ve 2010 yılında Başbakanlığa bağlı olarak Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü kurulmak suretiyle bugüne kadar yürütülen parçalı faaliyetlerin eşgüdümlü olarak devam ettirilmesi amaçlanmıştır. İdari yapı henüz emekleme aşamasında olmakla birlikte Türkiye'nin kamu diplomasisi potansiyeli en fazla olan ülkelerden biri olduğu ifade edilmelidir. Bir taraftan Osmanlı İmparatorluğunun fiziki sınırlarını dahi aşan ve bugün onlarca devleti kapsayan tarihi, kültürel ve dinî ortak değerler; diğer taraftan yapısal düzenlemelerle görece istikrarlı hale gelen Türkiye'nin gelişen ekonomisi, işlerlik kazanan ve yurtdışına da açılan yüksek öğrenim ile sağlık sistemleri ve artan turist sayısı kamu diplomasisi mesajlarının ulaştırılması adına son derece önemlidir.

Ülkelerin uluslararası halkla ilişkiler faaliyetleri olarak tanımlanabilecek kamu diplomasisi adına Türkiye'nin başarılı projeler gerçekleştirdiğini de belirtmek gerekir. TİKA eliyle Orhun Abideleri'nden Mostar Köprüsü'ne kadar çok geniş bir coğrafyada tarihi değerlerin yok olmaktan kurtarılması; Yüksek Öğrenim Kurumu ve üniversiteler eliyle başta Ortadoğu ülkeleri ve Türkî Cumhuriyetler olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden öğrencilere Türkiye'de öğrenim olanağı sağlanması; Kızılay'ın ve diğer yardım kuruluşlarının küresel ölçekte devam eden yardım faaliyetleri; Uluslararası öneme sahip spor, kültür ve sanat faaliyetlerinin ülkemizde yapılması ve yenilerinin de ülkemize kazandırılması için kamu ve özel sektörün ortak yürüttüğü projeler; uluslararası platformda sonuç alınamayan konularda yürütülen diplomatik arabuluculuk faaliyetleri; Güvenlik güçlerimizin ülkemizin sosyo-kültürel hinterlandı içerisinde sayılabilecek ülkelerin ordu ve polisine verdiği eğitimler; Diyanet İşleri Başkanlığı himayesinde yurtdışında kurulan camiler ve İslam kültürü merkezleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinatörlüğünde özel sektör yatırımlarıyla ülkeye gelen turist sayısının arttırılması; TRT ve özel sektör yayıncı kuruluşlarının ülkemizin hedef kitlesi olarak ifade edilebilecek coğrafyalara hitap eden çok sayıda kanalı yayına sokması ve içeriğini zenginleştirmesi; ülkemiz film endüstrisinin uluslararası arenada adından söz ettirir hale gelmesine verilen destekler ve bunun sonucunda dünyanın dört bir yanına ulaşan kültür değerlerimiz ve Türkiye'ye karşı artan ilgi ülkemiz kamu diplomasisi adına başarı hanesine yazılabilecek önemli çalışmalardır.

Fakat uzun yıllar içine kapanmış, çevresine histerik korkular ve düşmanlık algılamalarıyla bakar hale gelmiş, uluslararası ilişkiler çalışmalarını resmi konutlara hapsetmiş bir ülkenin hızla değişim ve dönüşüm gerçekleştirirken zorluklar, aksaklıklar yaşamayacağını, belirli ölçüde dirençle karşılaşılmayacağını düşünmek eşyanın tabiatına aykırıdır.

Bu nedenle yürütülen çalışmalarla yakın vadede dinamik bölgesel aktör, orta ve uzun vadede küresel aktör olma iradesini ortaya koyan Türkiye'nin, kamu diplomasisi çalışmalarına bir asır önce başlamış diğer aktörlere yetişmek ve bir adım dahi olsa öne geçebilmek için tarihi ve kültürel mirasının ve ekonomi-politik gerçekliğinin bilincinde olarak özverili ve yaratıcı iletişim çalışmalarını kesintisiz olarak yürütmesi son derece önemlidir.

Sonuç olarak Türkiye için hedef bellidir. Hedefe ulaşacak araç ve imkânlar da mevcuttur.

Yeter ki stratejik akılla hareket edip, doğru zamanda gerekli hamleleri yapalım.