BIST 9.693
DOLAR 32,58
EURO 34,81
ALTIN 2.514,85

İnsaf kurursa hakikat perdelenir!

Baykal çıkıp o kaset işini cemaatin yapmadığını söyleyene kadar olayın olağan şüphelisi herkesçe cemaat değil miydi? Nerede belge, kaset, böcek vs. var hepsi cemaatin üstüne yıkılmak istenmedi mi?


Fitne tohumlarının bu kadar pervasızca ortalığa saçıldığına şahit olmak dokunur insan olana. 
 
Bir müslüman için fitne zamanları işaret edilerek defaatle tavsiye edilen "birbiriniz hakkında hüsn-ü zanda bulunun" ve "sabrederek Allah'a sığının" değil midir?
 
Cemaat- AK Parti arasında yaşanan gergin süreçte her iki taraftan da bu tavsiyelere uyanlar elbette olmuştur. Onlar susarak sabrettiği için göze görünmeseler de bu fitne ortamının asıl kazananları onlardır şimdiden ilan edebiliriz.
 
Bir de hiç susmadan bu fitne ateşine benzin dökenler var.

Son olarak Fatma Şahin üzerinden fitnenin körüklendiğine tanıklık ettik. Bu olay "insan gerçekten hayret ediyor" kalıbını da aştı. İnsanın cidden dimağı almıyor, vicdanı kabul etmiyor böyle çirkin bir ithamı. 
 
Bugün Gazetesi'nde kullanılan fotoğrafın iletişim ve gazetecilik açısından bakıldığında hiç de "bel altı" durmadığı ortada. Görüştüğüm bütün iletişimci hocalarım da aynı fikirde.

Başkan adaylığı ilan edilen bir bakanın haberinde, Başbakan'la birlikte kullanılan fotoğrafı neden bel altı olsun?
 
Ama fotoğraf traşlanmıştı?

Olabilir.

O fotoğraf karesinde sadece Başbakan ve Fatma Şahin olsaydı bugün "bel altı" diyenler gazetelerinde "ay çok ayıp" diyerek yayınlamayacaklar mıydı o fotoğrafı?
 
Star Gazetesi'nde ve Posta Gazetesi'nde de bu fotoğraf kesilerek, aynı şekilde kullanıldı. Cemaate yakın diye sadece Bugün Gazetesi'nin hedef tahtasına oturtulması ne kadar doğru?
 
Kaldı ki o fotoğraf karesinin orjinalini bir önceki akşam ana haberlerde gördü bütün millet.

Öyle bir kareden "bel altı" gazetecilik çıkarımını yapabilmek için bildiğin fesat olmak gerekiyor.


Bakanlığını geçiyorum Fatma Şahin gibi bir kadın için böyle bir itham üretebilmek ancak hayal sınırlarını ezip geçmekle mümkün olur. 
 
Yalçın Akdoğan'ın yazısını okuyana kadar bunun bir "fitne" aracı olarak kullanılabileceği aklımın ucundan dahi geçmedi.

Cemaat-AK Parti çekişmesinde medyanın neler yapabileceğini göstermek adına o fotoğraf karesini gündemin orta yerine bırakıverdi Akdoğan.  

Twitter'da bu fotoğrafın gündeme geldiği söyleniyor.

Ben yine de bir Başbakan danışmanının bu konuyu bir yazıyla afişe etmesinin en çok Fatma Şahin'e saygısızlık olduğunu düşünüyorum.

Yalçın Akdoğan dün o yazıyı yazmasaydı kaç kişi böyle düşünecekti, biz bugün bunu konuşuyor olacak mıydık?

"OLAĞAN ŞÜPHELİ"
 
Ortalık belgelerle, kasetlerle yeniden toz duman edilmek isteniyor. Medyada yer almayan çirkin kasetler bir bir servis ediliyor. Nasılsa ortada bir olağan şüpheli var.

"Yapıştır kaseti tutmazsa izi kalır" mantığıyla fişekler ateşleniyor. 
 
Böylesi bir ortamda akılda olmayanı akla getirerek "bakın bunlar bunu da yapabilecek potansiyeldeler mi?" denmek isteniyor?
 
Hatırlayalım Baykal'ın kaset olayını.

Baykal çıkıp o kaset işini cemaatin yapmadığını söyleyene kadar olayın olağan şüphelisi herkesçe cemaat değil miydi?

Nerede belge, kaset, böcek vs. var hepsi cemaatin üstüne yıkılmak istenmedi mi?
 
İnsanlarda alttan alta bir kaset psikolojisi yaratmak yerine devleti yönetenler neden geçmişte yaşanan bu tür olayların gerçek sorumlularını bulup çıkarmıyor.

Ortada "olağan bir şüpheli" varken bunu yapmak işlerine mi gelmiyor yoksa?
 
Daha iki gün önce "İftira ve çarpıtmanın bu kadarı gayretullaha dokunacak bir haksızlıktır" diye yazmamış mıydı Yalçın Akdoğan. Bu iftira ve çarpıtmaları temizlemenin yolu yeni iftiralara yol açmak mıdır?

O gayretullaha dokunur da bu dokunmaz mı?
 
Bunların hepsi şöyle bir ortamda insanın aklına gelebilecek olağan sorular.

Hüsn-ü zannımı korumak isteyerek yazıyı yine Yalçın Akdoğan'ın sözleriyle noktalayayım:
 
"İnsaf kurursa hakikat perdelenir"