Hoşgeldin Sonbahar
Aslında kendindeki güzelliği görmez kimse; insanlardan daha fazla Allah'ı zikreden bir canlı olduğunu bilmeyen kavak ağacı gibi.
Evin karşısında göklere uzanmış ihtiyar bir kavak ağacı
vardı. Sert rüzgarlar eserken; gövdesi ayrı bir ritimde, dalları
ayrı yaprakları apayrı sallanır, eski bir şarkı söylerdi
geceye.
Arada sinyali kaybolup gelen bir radyonun hışırtılı terennümü gibi,
bir coşar bir sakinleşir, bir de durur bakar öyle boşluğa, "kime
anlatıyorum ki" der gibi, "kimse anlamıyor" der gibi...
Vadeyi doldurmak, öylesine yaşamak misali, dünyaya geliş amacını
unutmuşça sitem eder zamana, bir tek çiçek açamadım şu hayatta hey
gidi..
Çam havası, çınar heybeti, ladin zerafeti, meşe gölgesi olamamış
zavallı kavak ağacı. İnsanların çoğunda da vardır bu hiçlik,
faydasızlık, yalnızlık hissi.
Aslında kendindeki güzelliği görmez kimse; insanlardan daha
fazla Allah'ı zikreden bir canlı olduğunu bilmeyen kavak ağacı
gibi.
Bir ceviz oyma sandık olmayacak o belki, ama bir Hak dostuna baş tahtası olmak bence, tüm bomboş ve yalnız geçen ömrün hüsnü hatimesi olarak çok değerli değil mi?
Zaman her daim acı acı beklemeye değer. Hayatın bizi kimin başına tac edeceği, ya da başımıza hangi çoraplar öreceği, baş tahtamızın ne zaman kesileceği bilinmez. Rüzgara bırakıp kuruyan yaprakları; şarkı söylemeye devam etmek gerek, sabrın ve ihsanın bestelediği türkülerle beklemeli kaderi...
..hoşgeldin sonbahar, yaşlı ağaçlara, yeşilliğini kaybetmeye
başlayan çayırlara, suyu çekilen ırmaklara ve her Eylül hazan
mevsimi bahanesiyle yapran döken duygularımıza hoşgeldin...