BIST 9.091
DOLAR 32,37
EURO 34,98
ALTIN 2.325,71

Halk bank üzerinden Türkiye oyunu!..

Halk Bank Genel Müdür Yardımcısının tutuklanması 2013'de ABD senatosunda Türkiye'nin şikayet edildiği dilekçeyi akla getirdi.

ABD’ nin Halk Bank aşkı bitmiyor!..

Bankanın 2013 yılından bu yana işlem hacmini büyütmesini  İran başta olmak üzere uluslararası arenada boy göstermesini bir türlü hazmedemeyen üst akıl yine devrede!..

Bankanın uluslararası Bankacılıktan  Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı  Mehmet Hakan Atilla’ nın ABD’ den dönerken hava alanında gözaltına alınıp sonrada acil şekilde mahkemeye çıkarılıp  tutuklanması  oyunun bitmediğini belgeliyor..

Asıl hedef hiç kuşkusuz banka üzerinden  Türkiye!..

Tutuklanmanın nedenine bakın;

 İran'a yönelik ABD yaptırımlarını delmek ve bankacılık sahtekarlığı!..

İşte bu  tutuklanma 18 Ekim 2016  tarihinde bu köşede ‘Ayakkabı kutusundan ABD çıktı’ başlıklı yazımı yeniden  hatırlattı…

Çünkü kafalar yine karıştı ve karıştırıldı.

Bu tutuklamada  2013'dan kalma  oyunun bir parçası olduğunu ortaya koydu. Çünkü ABD senatosunda  11 Nisan 2013 tarihinde  bir grup senato üyesi tarafından  Halk Bank üzerinden Türkiye şikayet edilmişti…

Belgesi ile yayınlarken o yazımda  şöyle demiştim...

                                            ***

15 Temmuz darbe girişimine giden yolda 17-25 Aralık 2013 tarihinde sözde rüşvet ve yolsuzluk ismi verilen operasyon, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde ü büyük oyunu ortaya koydu!.

Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan’ın" 17-25 Aralık’ta Fetö’nun farklı bir darbe girişimine muhatap olmuştuk . Uydurma deliler, hukuksuz işlemler ve algı operasyonuna dönüşen şovlarla, ülkenin seçilmiş başbakanını, ailesi ve çalışma arkadaşları ve büyük projeleri yürüten iş adamları üzerinden kuşatmaya kalktılar." şeklindeki açıklaması oyunun özetiydi!..

Çünkü  hala bu ülkede o büyük oyunun perde arkasını anlamayanlar var. O büyük oyunun tam ortasında  hedef olarak Türk bankacılığın yükselen yıldızı Halk Bankası var…

Çünkü her şey onun hedef olması ile Türkiye üzerine kurgulandı...

Banka tüzel kişiliği olarak hiçbir iddianın içerisinde yer almadığı halde, ayakkabı kutularıyla ve genel müdür üzerinden gerçekleşen linç kampanyası ile itibar kaybına uğratıldı...
Bankayı hedef alanlar Türkiye’ yi yönetenleri  Türk  bankacılığının son yıllardaki gururu olan genel müdür Süleyman Aslan ve ayakkabı kutuları üzerinden  suçlarken bankanın hem itibarına hem de borsadaki pozisyonuna zarar verdi…

Çünkü Halk bankasının önü kesilmeliydi!...
Destekleyenlerin ise İran'dan petrol ve gaz ticaretinde aracı olan bankanın devletin menfaatine ama yasal olmayan işlemler yaptığı yanılgısıyla bankayı savunması, bankadan sorumlu bakanın nedendir bilinmez olayların ve sorumluluğun dışında kalması çok ama çok düşündürücü olmuştu...
Oysa gözden kaçan ayrıntılar ve gerçekler çok farklıydı...
17 Aralık'ta başlayan ve Türkiye ekonomisini derinden sarsan operasyonda halka açık şirketlerin değeri 270,9 milyar dolardan 221,5 milyar dolara geriledi.

Yani 49 milyar dolar buharlaştı..

Kamu bankaları içerisinde en büyük zararı Halk Bank gördü.

Çünkü Halk Bank görev zararı veren kamu bankaları içerisinde son 11 yılda en karlı bankalardan biri haline gelmişti. Bu durum gerek yurt içindeki özel sektör ve yurt dışında kurulu ve Türkiye'den banka satın alarak pazara girmiş bankaları fazlasıyla rahatsız etmişti!

Banka yalnızca zarardan kurtulmakla kalmadı.

Türkiye'nin en avantajlı ticari kredilerini vermenin yanı sıra tüketiciyi de memnun eden bireysel kredilerde kıyasıya rekabetin baş aktörü oldu. Son 5 yılın en istikrarlı büyüyen bankası oldu...
Peki ne oldu?

Halk Bank’da 17 Aralık operasyonun maliyeti 1,6 milyar dolar zarar olarak ortaya çıktı...

Peki neden Halk Bank hedefe konulmuştu..

Asıl soru da işte  bu..

Al Jazeera Turk'den araştırmacı yazar Selva Tok'un bu yönde önemli detayları içeren  bilgilerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

                                            ***

Halk Bank’ ın hedefe konulmasının arkasında uluslararası dengeleri bile değiştiren bir neden var. O neden de, İran ile iş yapabilen tek banka olması ve Türk ekonomisine inanılmaz bir katkı sağlamasıydı.   

Bakın 2010’da ABD’nin uluslararası ödemeler sisteminde açılan yaklaşık 100 milyar dolarlık gedik, Türkiye'nin İran'ın petrol ve doğal gaz alacaklarını ABD’ nin parasal güç alanı dışına çıkarak by-pass etmesini Washington yönetimi hazmedemedi..

Çünkü gediğin sebebi, yükselen Çin değil, bölgesinde yükselen bir güç olma iddiasını en azından 2010'da koruyan Türkiye'ydi. Ve bu güç testine İran'ın 2009'da içine düştüğü ağır ekonomik ve mali dar boğaz neden olmuştu.

Türkiye-İran ticaretinin yanı sıra Hindistan gibi dünyanın en büyük gelişmekte olan ekonomilerini de ilgilendiren boyuta dönüşen bu parasal başkaldırı, ABD'nin ulusal çıkarlarına karşıydı.

Hal böyle oyunca oyun başladı...

Önce ABD Hazine Bakan Yardımcısı Glaser başkanlığındaki ABD heyeti, İran'ın ticaret yaptığı en önemli ülkelere giderek, bu ülkelerdeki bankacılık ve finans sektörünün temsilcilerine yaptırımlar konusundaki kararlılıklarını anlatarak uyardı.

ABD’ nin uyarısı Türk bankalarını endişelendirmişti.
Türkiye pes etmedi..

Dönemin devlet bakanı Zafer Çağlayan’ ın ise bankacıların cesur olmalarını isteyerek "ABD’ nin yayınladığı ambargo kararı var. Her türlü finansman hareketlerine yasak getiren bir düzenleme. Bizi sadece BM'nin kararı bağlar. ABD’ nin ki değil. Bankaların cesaretli olması lazım"  kullandığı sözler ABD’ yi kızdırdı..

Yani Türkiye doğru olanı yaparak  ABD’ yi ciddiye almadı.

Kısa süre sonra AB de BM kararıyla yetinmediğini gösteren, İran'a yönelik yaptırım paketini yürürlüğe koydu. Ancak bu girişim de İran'ın petrol ve doğal gaz satışına ve bu satıştan elde edilen parasal transferlerine engel olamayınca ABD çılgınlığı arttı...


2010'da Türkiye'ye gelen ABD Hazine Bakanlığı istihbarat yeni Müsteşarı David Cohen de bu kez daha sert bir dille uyardı.
Cohen'in endişesini artıran, Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacminde göze çarpan 10 milyar dolarlık artıştı.

İki ülkenin 2002'de sadece 1 milyar dolar olan ticaret hacmi, 2010'da 11 milyar dolara çıkmıştı. Beş yıl içinde 30 - 35 milyar dolara çıkması öngörülüyordu..
Türkiye, İran'dan petrol ile gaz ithal eden ve ABD baskısına direnemedikleri için satın aldıkları petrolün parasını İran'a ödeyemeyen Hindistan gibi büyük ithalatçı ülkelere aracılık etme hazırlığındaydı. Hindistan, Türkiye ödeme hattını açan ve deneyen ilk ülke olmuştu.
Ve arı kovanına çomak sokan  tarih yazan banka  Genel Müdürü Süleyman Aslan ile Halk Bank’ dı!.

ABD'nin İran'a yönelik, tek taraflı uyguladığı finansal yaptırımlarından çekindikleri için Hint bankalarının dahi takas /muhabir banka işlevini yerine getirmemesi, Hindistan'daki petrol rafinerilerinin İran'dan gerçekleştirdiği günlük 400 bin varil ham petrol alımını riske sokmuştu.

Türkiye, İran'dan petrol ve gaz ithal eden ve ABD baskısına direnemedikleri için satın aldıkları petrolün parasını İran'a ödeyemeyen Hindistan gibi büyük ithalatçı ülkelere Halk Bankası ile aracılık etme hazırlığına girdi.

Halk bankası sektöründe hem dünyanın yükselen değeri hemde Türk ekonomisinin can simidi oluyordu.

Temmuz 2011'de Hindistan maliye bakanı, İran petrol sevkiyatının ödemelerin ismini vermek istemediği bir Türk bankası üzerinden yapılması suretiyle çözüme kavuşacağını açıklıyordu. Batı hatta Hindistan bankalarının dahi yapmak istemediği parasal işlemlere Halk Bankası aracılık edecekti. Hindistan ve İran petrol ticaretine yeniden başlıyordu.
Halk Bank  aracılığı sayesinde hayata geçen bu ödeme hattı 2011 boyunca kullanıldı, tüm tarafların denetimine de açık tutulduğu için mevcut BM yaptırım kararlarına da aykırı değildi. Ama ABD çılgına dönmüştü..

Ekim 2011'de ABD'den gelen yeni bir heyet yine Ankara'yı İran petrol gelirlerinin nükleer faaliyette kullanıldığına ikna etmeye çalıştı. Ancak Ankara'nın milyarlarca dövizin transferinden oluşan kaynaklardan vazgeçmedi.

Öyle ki..

2010 itibariyle Hindistan'ın İran'dan yaptığı 15-20 milyar dolar tutarındaki petrol ithalatının yüzde 55'i Halkbank üzerinden gerçekleşiyordu. 2010 yılı gecikmiş ödemeler toplamı olan 5 milyar dolar da yine bu kanaldan İran'a gönderilmişti.
2011'in sonuna doğru ABD yeni bir önlemi daha devreye soktu ve İran'ın merkez bankası ile petrol gelirleri üzerinden parasal transfer yapan finansal kurumlarına yaptırım getirdi.

Hindistan Türkiye'nin bu baskıya direnemeyeceğini düşünerek kendine alternatif yeni ödeme kanalları aramaya koyuldu. Ancak Halk Bank  bir süre daha bu hattın açık olduğunu, BM kararlarına uygun hareket edildiğini, denetime açık olduklarını ve bu sürece Türkiye'nin en büyük rafineri şirketi olan Tüpraş'ın da dâhil olduğunu bildirdi. 

Botaş ve Tüpraş'ın yapmış olduğu alımlar karşısında Halk Bank’da İran kaynaklarına TL cinsinden hesaplar açılıyordu. Bu hesaplardan çekilen paralar ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nin herhangi bir dahli olmadan altına çevriliyor veya eski usul havale yöntemleri kullanılarak TL döviz cinsinden Dubai' ye ve oradan da ilgili şirketlere transfer ediliyordu.
2013 bütçe komisyonu görüşmeleri sırasında, Türkiye'nin doğal gaz ihtiyacının %18'ini ve petrol alımların %55'ini bu yöntemle İran'dan gerçekleştirildiği deklare ediliyordu.

Ancak ABD yaptırımları sıkılaştıkça, İran ile enerji ticareti yapan diğer ülkelerin de Türkiye'nin önünü açtığı bu ödeme sistemini kullanmış olabileceğini düşünen ABD’ li uzmanlar, 2010 -2013 arası Türkiye'nin yaptığı parasal aracılığın 100 milyar doların üstünde olduğunu tahmin ederek  çare arıyordu.. 

Kısa süre sonra, İran'dan petrol alan Çin, Hindistan ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 8 ülke petrol ithalatlarını makul seviyelere indirmeleri karşılığında ABD ile anlaştı.

Ama Temmuz 2012'de istisna dönemi sürerken, Hindistan petrol alım ödemeleri de Türkiye'nin İran'dan yaptığı petrol ve doğal gaz alımları da devam etti.

İran'a dönük ABD yaptırımlarına rağmen Türkiye üzerinden girişilen bu parasal operasyon, Türkiye'nin cari açığına da pozitif bir katkı sağlamış oluyordu. 2012'de yapılan analize göre, bu yolla "İran ambargodan biraz olsun kurtulmuş, Türkiye de eskiden ithal ettiği altınları ihraç ederek cari açığının düşüşünü hızlandırmış" oldu.

Türkiye'nin ABD'nin tüm ısrarlı uyarılarına rağmen, İran'ın petrol gelirlerine ulaşmasına vermiş olduğu destek büyük bir cesaretti.

Her iki açıdan da bakıldığında İran'ın çıkarları ve Türkiye'nin bölgesel güç olarak kapasitesinin tescili, diğer ifade ile özerklik arayışı, 2010 - 2013 yılları arasında Türkiye'nin hayli sıra dışı ve  ABD' ye rağmen gerçekleşmiş bir parasal akışa ev sahipliği yapmasına neden olmuştu.

                                   ***

İşte Selva Tok'un   son derece önemli gördüğüm bilgileri böyle..

Hal böyle olunca da bu başarının mimarı İran ve Hindistan ile ilişkileri çok iyi kuran ve Türkiye’ye 16 milyar dolar girdi sağlayan  Halk Bank ve Genel Müdürü Süleyman Aslan  ABD ve AB’nin artık hedefindeydi.

Gelelim yazımın bu noktadaki asıl noktasına..

Halk Bankası öyle bir rahatsızlık vermişti, İran ile ilişkisi öyle bir noktaya gelmişti ki ABD senatosunda senatör Dışişleri Bakanı Kerry ve Hazine Bakanı Lew’e altlarında imzası olan çok sayıda  senatör tarafından çarpıcı  bir şikayet mektubu yazılmıştı.

Türk medyasında ilk kez bu köşede paylaştığım o  şikayet mektubu Halk Bank genel müdür yardımcısı Atilla'nın neden tutuklandığının da bugün en geçerli belgesi olsa gerek...

Peki ne yazıyordu 17/25 Aralık kumpasına  giden yolun başlangıcındaki o şikayet mektubunda...

İşte ABD senato' sun daki o mektup ve tercümesi;

                                                       ***

BİRLEŞİK DEVLETLER KURULTAYI

Washington, DC 20515

 Nisan 11, 2013

Sayın John Kerry

Dışişleri Bakanı

Birleşik Devletler Dış İşleri Bakanlığı

2201 C Yolu, N.W

Washington, DC 20520

Sayın Jack Lew

Hazine Bakanı

Birleşik Devletler Hazine Bakanlığı

Sayın Bakan Kerry ve Bakan Lew,

“Size, Türkiye’ nin İran’a yaptırımını desteklemek ve terör örgütlerinin finansmanını engellemek konusundaki aldığı tedbirlerin yeterliliği konusunda bilgi almak adına yazmaktayız.Biz Türk hükümetinin ve Türk bankalarının İran’ ın nükleer silah erişimini önleme ve ikna etme konusundaki idari rolünü tanımakta olduğumuzu belirtmek isteriz.

Türkiye ve İran arasındaki son dönemlerde gelişmelerden dolayı gittikçe tedirginlik duymaktayız.

 Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye uzun bir tarihi ortaklığı paylaşmaktadır. Türkiye ’nin hızla büyüyen ekonomisi daha da büyük bir gaz ve petrol kullanımı gerektirmekte ve açıkçası biz Türkiye ve İran arasındaki işbirliği hakkındaki raporlardan endişe duymaktayız.

 Türkiye, 2012 Mart ayında İran ile olan alışverişini yüzde 10-20 oranında azaltacağını belirtmişti ve bu yüzden de 11 Haziran 2012’de yaklaşık olarak P.L 112-81 yaptırımlar muafiyeti almıştı. Bu durum akabinde tekrardan 7 Aralık 2012 ayında İran’dan alınan petrol üzerine eklenen ilave indirim üzerine yenilenmiştir. Her ne kadar Türkiye’nin İran petrolü ve doğalgaz alımını azalttığını biliyor olsak da, devlete bağlı olan bankası Halk Bankası yaptırımlardan kaçınmak için bir aracı kuruluş olarak kullanılmaktadır.

İran’ın,  yurt dışında beş şubesi ve Tahran’da bir temsilcilik ofisi bulunan Halk Bankası’ nda, altın kullanarak uluslararası  yaptırımlardan ödemelerini Halk Bankası’ nda biriktirerek sıyrıldığı konusundaki endişenizi paylaşmaktayız.

 Türkiye Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın ‘Devlete ait olan Halk Bankası’nın İran ile var olan muamelat (işlemleri) devam edecektir’ açıklamaları, Halk Bankası’ nın belki İran’ın yasa dışı nükleer programını desteklediği yönündeki endişeye bir neden ortaya koymaktadır.

Bu durum Halk Bankası’nın geçmişte uluslararası yaptırımlar altında olan ülkelerin fonları için bir aracı kuruluş olarak kullanılması yüzünden, büyük bir rahatsızlık yaratmaktadır.

1990’lar ve 2003 yılı arasında Halk Bankası İran tarafından Birleşmiş Milletlerin Türk şirketlerine yağ ve endüstriyel gereçler, iletişim ve taşımacılık mallarını ve yapı malzemelerinin yaptırımlarını kısıtlamak adına kullanılmıştı.

 Tüm bu gelişmelerin ışığında, sizden Halk Bankası’nın İran’a altın transferi faaliyetlerinin onaylanabilir bir yaptırım olup olmadığını düşünmenizi ısrar etmekteyiz. Bu yaptırımlarla ilişkili olarak P.L 112-230 kısmı bu senenin Temmuz ayında yürürlüğe girecektir. Sizden bunun Halk Bankası’nı ve onun Birleşik Devletler hissedarlarını nasıl etkileyeceği konusunda bir açıklama rica etmekteyiz. Bu iki yeni yasak gereksinimler için kullanılacak uygulama planı nedir?

Ek olarak tan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)  28 İran destekli yabancı şirketin Ocak 2013 yılında kurulmuş olduğunu bildirdi.Bu bilgi ayrıca TOBB’nin 2012 Eylül ayında yayınladığı ve 2011 yılında, 2.140 Iran destekli şirketin kurulduğunu gösteren ayrıca 651 İran tarafından finanse edilen şirketlerin 2012 yılının ilk dokuz ayında başlatıldığını belirten başka bir raporla devam etmektedir.

Bu 2010 senesinden beri yüzde 40 oranında bir artış olduğunu göstermektedir ve ortaya endişe verici bir eğilim ortaya koymuştur. Türkiye’de faaliyette bulunan bu şirketler İran’ın yasadışı nükleer programına devam etmek için olan (kullandığı) cepheler midir?

 Türkiye, bu şüpheli İran firmalarının İran’a yasadışı nükleer programları konusunda yardım etmemeleri için ne gibi tedbirler almış bulunmaktadır?

İran’ ın yasa dışı nükleer programı ülkemizin ulusal güvenliğini tehdit etmekle birlikte aynı zamanda uluslararası herhangi bir terörist organizasyonuna olan herhangi bir destek hem ABD vatandaşları için hem de dünya çağındaki müttefiklerimiz ve ortaklarımız için ciddi bir tehlike teşkil ettiğine inanıyoruz.”

                                                  ***

İşte  38 senatörün imzaladığı mektuptaki ifadeler böyleydi…

İşte o mektup sorası  düğmeye basıldı...

17-25 Aralık FETÖ operasyonları arka arkaya geldi…

Devleti yönetenler alaşağı edilmek istenirken  bankada  çökertilmek istendi.

Bu FETÖ' nün tek başına işi değildi...

ABD'nin eliydi...

Büyük başarıya imza atan İran ile bankanın ilişkilerini düzenleyen ve Türkiye’ye önemli bir kaynak yaratan o dönemin başarılı Genel Müdürü Süleyman Aslan bertaraf edildi… 

Oyun kurgu ile bertaraf edildi ki  evinde  yapılan aramada bulunan paralar kasıtlı simge olarak kullanılan ayakkabı kutularına yerleştirilerek "Ayakkabı kutularından milyon dolarlar' çıktı denerek medyaya  görüntü verilerek  çok iyi bir algı operasyonu oluşturuldu…

17-5 Aralık operasyonlarında kullanılan algı yönetimi teknikleri; ABD’ nin büyük oyununu perdelemek için dizayn edilmekten başka ne bir şey değildi. En küçük ayrıntı hesap edilmişti.

Öyle ki  17 yıllık ABD tecrübesi ve oyun kuranların amirlerine ulaşabilecek çevresi ile AK Parti ve hükümet içindeki olası engel  olan bakan Egemen Bağış’ında  bu tekere çomak sokmasını engellemek için onuda milletin gözünden düşürmek için  itibar suikastının  düzenlenmesinin  ihmal edilmemiş  olması büyük oyunu ortaya koydu…

Çünkü Bağış ABD’deki lobisi ile etkin bir isimdi…

Bertaraf edildi...

Anladınız mı şimdi   İran ve Hindistan ile  müthiş diyalog kuran Türk ekonomisine büyük katkı sağlayan, ABD uyarılarını dinlemeyen  dünya markası olmaya başlayan  Halk Bankası neden hedefti?

Halk Bankası  o gün bir anda 1,6 milyar dolar zarara uğratıldı…

Yani ayakkabı kutusundan aslında  ABD çıktı o gün…

İşin aslı büyük oyunun aktörü Fetö eliyle ABD'deydi!

Tıpkı 15 Temmuz gibi!..

Bu olayla belki ilgisi yok ama dün haber bültenlerine düşen           FETÖ’ nun firari sanığı Adil Öksüz’ün 15 Temmuz darbe girişiminden 6 gün sonra ABD Başkonsolosluğundan tarafından telefon ile arandığının tespiti çok ama çok şey anlatmıyor mu?.

Yok efendim vizeyi iptal etmek için aramışlar!

Geçiniz...

Söyleyeceğim şu ki Türkiye şaibe altında bırakılmak isteniyor. ABD’ deki yeni tutuklama ile  Varlık fonuna devredilen Türk ekonomisinin önemli ayağı Halk Bank hala hedef olarak gösteriliyor... 

Yani  perde arkasında Zarrab perde  önünde Halk bank üzerinden Türkiye hedef gösteriliyor...       

Yani oyun içinde oyun sürüyor!..

Demem şu ki; Türkiye ayağa kalktıkça  sınırları,bölgesi ekonomisi, yönetimi ile apaçık  bir şekilde hedef haline geliyor!..

Nedeni apaçık;

Batı ve ABD uyanan bağımsız bölgesinde  güç olan bir  Türkiye'yi asla istenmiyor!..

Üstat der ki;

Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır...

Ey Batı...Ey ABD...

Türkiye uyandı  artık...

Güzel bir atasözümüz var...

Korkunun ecele faydası yok...