BIST 9.717
DOLAR 32,49
EURO 34,91
ALTIN 2.436,90

Haine Kaç Hırsıza tut

Siyaset, son birkaç yıldır, hain ile hırsız arasına sıkışıp kaldı. Bu sıkışıklığın bir anlamı var mı? Bilmiyorum. Ama bazı durumlarda anlamı ve mantığı var. Bazı durumlarda da mantıksız.

Siyaset, son birkaç yıldır, hain ile hırsız arasına sıkışıp kaldı. Bu sıkışıklığın bir anlamı var mı? Bilmiyorum. Ama bazı durumlarda anlamı ve mantığı var. Bazı durumlarda da mantıksız.

TBMM’deki 21 Ocak 2015 tarihli oylama, grubu bulunan siyası partilerin bu kez kendi içinde hain ve hırsız avı başlatmasına neden oldu. Bunun bir mantığı vardır belki ama ben akıl erdiremedim. 

Siyaset ile seyis aynı kökten geliyor. Politikanın “şehre ilişkin laf” gibi bir anlamı var ama içinde; kentin sorunlarına vukufiyeti, fikir özgürlüğünü, belagatla laf söylemeyi de kapsamaktadır. Zira politika, argüman üretmektir ve ürettiğiniz argümanları kamuoyunun dikkati, ilgisi, kulağı ve gözü önünde yarıştırmaktır. Aksi durum kör dövüşüdür. “Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” lafı bir argümandır ama “sen siyah saçlı buğday tenli çirkin bir adamsın” lafı safsatadan ibarettir; mantığı yoktur, anlamı hiç yoktur. Argümanda bir zemin vardır; Türkiye bir ülke argümanın zemini göstermektedir. Argümanın bir mesnedi vardır. Türkiye vatandaşları olan bir ülkedir. “Kanıtla” dediklerinde; nüfus cüzdanınızı, pasaportunuzu, sürücü belgenizi gösterirsiniz. Bunların hiçbiri, hiçbir biçimde, inkarı kabil olmadığı için iddia; argüman tabirini hak etmektedir. Dolayısıyla siyasal alanda söylenen her lafın zemini, mesnedi, kanıtları varsa onun adına argüman diyebiliriz. Argüman bu sayede inandırıcı, ikna edicidir. Akla mantığa uygundur. Ciddiye alınır ve teveccühe mazhar. Aksi her laf sadece safsatadır. Safsata laflar; zandan, fehimden, karalamadan, iftiradan, tehditten ibarettir. Hiçbir etkisi, hiçbir çekiciliği yoktur. Hiçbir fayda da sağlamaz. Yıllardır, girdikleri bütün seçimlerde “at başı” mesafe alamamış siyasetçiler, söyledikleri lafların argüman olup olmadığını lütfen ölçüp tartsınlar. Bu lafın zemini, mesnedi, desteği nedir?  İddiamı kanıtlayan deliller ikna edici mi? Ciddiye alınma ihtimali nedir? Kuşkusuz lafın mahreci de önemli. Güvenilir olmayan kaynağa kimse itibar etmez. Lafın kaynağı, papağan gibi durmadan aynı lafları söylerse, ona olan ilgi ve dikkatler yalama hale gelir.  Kaynak güvenilir veya prestijli olsa da insanlar ona itibar etmez.
 
Artık hem hırsız hem de hain lafları, argüman olma özelliğini yitirdi. Modası geçmiş uydurma laflar çöplüğe atıldı. Bunda ısrar edilirse de, ısrar siyaseti hızla, “it dalaşı”na sürükleyecektir.
 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hain ve hırsız yaftalarının bir mantığı ve anlamı vardı. Çok net bir biçimde karşılığını da buldu. Seçmenin çoğunluğuna göre, 17-25 Aralık operasyonları cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik bir girişimdi. Biliyorsunuz, İSKİ Skandalı CHP’yi iktidardan etmiş, dürüst sosyal demokrat siyasetçi kimliğine ilişkin umutları tüketmişti. Canlı yayın eşliğindeki Türkbank ihalesi ile, o dönemde pek moda olan “tencere dibin kara, senininki benimkinden kara” söylemi, seçmeni, köklü bir siyasal tasfiyeye hazırlamıştı. Cumhurbaşkanı seçimleri ile ilgili de, bu örneklerden ilhamla bir operasyon tasarlanmış olmalı. Zira 28 Şubat’taki tasarı, başarıya ulaşmıştı. Ancak “İSKİ” ve “Türkbank” örnekleri, siyasal tasfiyeye konu olmaktan ziyade, magazin değeri çok fazlaydı ve bu yüzden sonuçları “amansız” olmuştu. Senaristlerin bile akıl edemediği traji-komik hikayeleri vardı ama 28 Şubat ile 17-25 Aralık girişimleri, doğrudan siyasi tasfiye amaçlıydı. Doğal olarak da, girişimin bir tür darbe ya da siyasi operasyon olma özelliği, seçmenin daha fazla ilgi ve dikkatini çekti. Siyasal tercihlere yönelik bu tür bir ambargo girişimine karşı seçmen net bir tepki ortaya koydu. Zira adını koyamasa da seçmen şunun farkındaydı: Papalık, bir tür riyasetle yönetilen küçücük bir kabile olmasına rağmen, çok büyük bir devlet gibi güçlü ve etkilidir. İsrail’in gücü ve uluslar arası etkililiği, menkul değerler üzerindeki Yahudi sultasından kaynaklanır. Küçük bir Avrupa ülkesinin kralı, aracı kurumlar üzerinde nüfuzlu, hükümetler kurup hükümetleri yıkan bir sivil toplum örgütü sayesinde, itibar gören birkaç dünya liderinden birisidir. Demek ki, para ya da kıymetli kâğıt, nükleer silahtan daha caydırıcı bir güç. Öyle anlaşılıyor ki, son yıllarda da Türkiye, bölgenin etkili bir mali aktörü olma rolünü devralmaya çalışmış ama kimi zaruretlerden dolayı bu rolü kayıt dışı tutmuş. Ne var ki bu kayıt dışılığı fırsat bilen birkaç müptezel siyasetçi, bundan çıkar sağlamaya çalışmış, hırsızlığa yeltenmiş. Bunu da ne yazık ki, ulu orta tartışma şansı yok. 
 
Bunlar, ortalama Türk seçmeninin çoğunluğunun feraseti ile fark etmiş olduğu algılar. Ama seçmen şunu da fark etmiş: Suistimale yönelen siyasetçilere verilebilecek en ağır ceza, ahi geleneğimizden ilhamla verilmiş ve hırsız siyasetçilerin “pabucu dama atılmış”.
 
Hain yaftasına gelince. Seçmen büyük ölçüde bunu da çözmüş görünmektedir: Bir çete, dış bir mihrakın emir ve komutası ile, Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine sızmış, iktidardaki siyasal aktörler, çok büyük bir siyasi riski göze alarak, devleti teslim almak üzere olan bu habis ura kemoterapi uygulamış.
 
Cumhurbaşkanlığı seçimleri arefesinde seçmenin çoğunluğunun algı ve kanaati bu şekilde teşekkül etti ve seçim sandığında kendini gösterdi. Seçimin tarafı olan siyasi aktörler de, karşılıklı olarak, söylemleriyle bu kristalleşmeyi beslediler. Seçmen iki ana safa, cepheye ayrıştırıldı ve seçmenin çoğunluğu Sayın Erdoğan’ın tarafında saf tuttu ve süreç bitti. 
 
Dolayısıyla, seçim sonuçları ilan edildiğinde,  hırsız ve hain yaftalama sürecinin seçmen açısından mantığı da, anlamı da sona erdi. Bugün yeni bir şeyler söyleme zamanı. Daha da önemlisi, şu anda, özellikle iktidar partisinin; kristalize değil, seçmeni polarize ederek işe başlama zarureti vardır. Seçimlere bir veya iki ay kala, seçmeni tarafgir kılmak için, siyasi partiler elbette seçmeni kristalize etmeye çalışacaktır. Ama kanaatimize göre şu anda, seçmeni polarize edici bir siyasal söylem acilen geliştirilmeli ve uygun araçlarla kamuoyuna sunulmalıdır. 
 
İzin verirseniz, siyasal reklam, siyasal propaganda ve siyasal halkla ilişkiler kavramlarını eksen alarak; polarize ve kristalize edici söylem sorunsalını başka bir vesile bir serimlemeye çalışmak üzere şimdilik erteleyelim.