BIST 9.548
DOLAR 32,51
EURO 34,57
ALTIN 2.504,45

Fransa'da Macron Kerhen Mi Kahren mi?

Jean-Marie Le Pen namı diğer baba Le Pen 2002 yılındaki cumhurbaşkanlığı yarışının ilk turunu geçerek Dünya’yı şoke etmişti.

Jean-Marie Le Pen namı diğer baba Le Pen 2002 yılındaki cumhurbaşkanlığı yarışının ilk turunu geçerek Dünya’yı şoke etmişti. %16.8 oy oranı ile Jacques Chirac’in rakibi olmuştu. 15 yıl sonra babası gibi cumhurbaşkanı adayı olan Marine Le Pen %21 oy alarak ikinci tura kaldı. İlk tur açısından sonuçlar incelendiği zaman arada çok fark yok gibi. 15 sene geçmiş ve Fransa’da söylemlerini sözüm ona yumuşatmış ırkçı halef 16’ının üstüne 5 daha koymuştu. Ancak baba kız arasındaki ikinci tur sonuçları karşılaştırıldığında karşımıza farklı bir manzara çıkıyor. İkinci turda baba Le Pen %18 almışken genç ve dinamik Macron’un rakibesi %34 oranında oy aldı.

Peki Bütün Bu Tabloyu Nasıl Okumak Lazım?

Her şeyden önce bu seçimler birçok ilke sahne oldu. Bu ilkleri incelemeye %65’lik düşük katılım oranı ile başlayalım. 2012, 2007 ve hatta 2002 cumhurbaşkanlığı seçimleri ile kıyaslandığında katılımın oldukça düşük olduğu ortada. Böylelikle Fransa’da seçmenin ikinci turdaki oylamaya daha fazla rağbet göstermesi geleneği de yıkıldı. Geçmişteki seçimlerde ikinci turu yani son noktayı koymayı önemseyen seçmen bu seçimde ikinci tura ilgi göstermedi. Yani seçmen iyimser yorumculara göre kerhen kötümser olanlara göre ise kahren oy attı. Önemli bir kısmı da çekimser kaldı. Ana akım partilerin adayları ilk turda elendi. İki sene önceye kadar Fransa’nın bile doğru düzgün tanımadığı genç bir siyasi ana akım partilere rağmen cumhurbaşkanlığı için en muhtemel aday olarak karşımıza çıktı ve kazandı.

OHAL’e Tüm Partilerden Tam Destek

Yukarıdaki bilgileri yorumlamadan önce önemli bir hususa dikkat çekmek lazım. Fransa tarihinde ilk defa bir cumhurbaşkanlığı seçimi olağanüstü halde gerçekleşti. Ara sıra bazı STK’lar bu durumu eleştirse de siyasi partiler olağanüstü halin uzatılması konusunda hükümete tam destek verdiler. Darısı bizim başımıza..

Ana Akım Siyasi Partiler İkinci Turda Yoktu!

Gelelim seçimin ana omurgasına. İlk defa ana akım siyasi partiler ikinci tura aday yollayamadı. Bu neyi gösterir? Her şeyden önce ana akım siyasetin takipçilerini tatmin etmediğini. Oturmuş demokrasi olarak adlandırabileceğimiz ülkelerden biri olan Fransa’da ana akım partilerin raylarının eridiğini. İnsanların arayış içinde olduğunu ve kendilerine uygun aday bulamadıkları için sandık başına gitmediklerini ya da koyunun bulunmadığı yerde keçiye Macron dediklerini.

Le Pen %34 Aldı

Irkçı mirası devralan Le Pen’in ikinci turda %34 gibi ciddi bir oranda oy alması ise Avrupa’da güçlenen ayrılıkçı ve ırkçı damarın ne kadar hızlı bir şekilde kuvvetlendiğini gösteriyor. %18 almış babasının varisi olan Marine Le Pen 15 sene sonra babasını neredeyse ikiye katlıyor. Bundan 10 sene sonra ırkçıların iktidara gelmeyeceğini kimse garanti edemez.

Partisiz Macron = Kohabitasyon

Macron’un partisi yok. Bunun anlamı şu: 1 ay sonra yapılacak parlamento seçimlerinde onunla birlikte hareket eden herhangi bir grup parlamentoda olmayacak. Tabii ki o zamana kadar herhangi bir partiyle işbirliği tesis etmezse. Fransız siyasetinde parlamentoda takım ya da akım arkadaşı bulunmayan cumhurbaşkanı kohabitasyon kelimesini akla getirir. Yani meclis ve hükümet arasında uyumsuzluk dönemini. Hatırlarsak 2000 yılında yapılan değişiklikle Fransa, cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerini bu şekilde yakın tarihlere aldırmıştı. Bunun sebebi cumhurbaşkanı ve parlamentonun olabildiğince aynı akımlardan gelip kavga etmesini engellemekti. Yani ülkemizde birilerinin sandığı ya da arzu ettiği gibi yasama ve yürütmenin sürekli kavga etmesi iyi bir şey değil. Meclis de hükümette aynı partiden olsun diyor Fransızlar.

Halk ve Siyasiler Arasındaki Gerilim

Fransız ekonomisi iyi durumda değil. Ağır vergiler ve işsizlik gibi başlıca sebepler yanında OECD’nin de belirttiği gibi büyüyememe sorunu var Fransa’nın. Bana kalırsa asıl sorun aynı standartları koruyamama. Avrupa yaşlanan ve sömürü mekanizmalarını da kaybetmeye başlayan bir kıta. Hala zenginler ve hala sömürüyorlar, bu doğru. Ancak yaşlı nüfusun artması, makineleşme ve ucuz iş gücü yüzünden taşınan fabrikalar sebebiyle genç işsiz oranının yükselmesi, gelişmekte olan devletlerin global pastadan daha fazla pay talep etmesi gibi faktörler çok önemli. Artık yorgun ve yaşlı bir Avrupa var. Aynı zamanda artan talebe rağmen standartlarını korumaya çalışan bir Avrupa. Bu da halkın beklentilerinin karşılanamamasına yol açıyor. Bununla birlikte bütün bu sıkışmanın sonucu aşırı sağın yükselişi olmamalı diye temenni ediyoruz. Ancak maalesef öyle.

Not: Ekonomistler iki zor şeyden bahsederler. Biri değeri düşen paranın değerini yeniden yükseltmek. İkincisi ise yüksek hayat standardını normale çekmek. İkincisi Avrupa’da krizlere sebebiyet verecek gibi.