Eylül hüznü...
Eylül'ün annesi kaybettiği fidanından kalan elbiselere sarılıp ağlarken, biz çocuğumuza sarılıp nasıl güleceğiz?
Evde yürüyen annesinin ayağına takılan küçük kurmalı
yengeçler, tekeri kopmuş arabalar, aynada el izleri, gizli yenmiş
bayram şekerlerinin, delil karartmak için koltuğun yanına
sıkıştırılmış parlak paketleri..
Yüzü tükenmez kalemle çizilmiş bebekler, "bi barbi evim
olsa neler oynardım"lı hayaller, uyuyan babanın burnunda
gözünde öpücükler, suç işleyince ortadan kaybolup saklandığı yerde
uyuyan çocuk kalpler..
Hiçbir yetişkinin erişemeyeceği bu masumiyetin, neresine kondurdu
şehevi arzuları insanoğlu.. İnsan nasıl bu kadar katil oldu?
İçinde "eşrefi mahlukat" yani yaratılmışların en
şereflisi olma sırrını taşıyan insan, "esfele safilin" alçaklığına
nasıl düştü?
Ve biz.. Tüm filmlerin, reklamların, dizilerin, şarkıların
şehvet ve cinsel arzuları körükleme boyutu dışına çıkamadığı bu
acımasız zamanda nasıl yaşayacağız?
Manayı, güzel ve baki duyguları, cinsellikle bir ilgisi olmayan
madde ötesi o aşkı kaybedip elinde sadece geçici hazlar kalmış,
doyumsuzluktan canavarlaşmış katillerin içinde nasıl güzel bir
dünya inşa edeceğiz?
Eylül'ün annesi kaybettiği fidanından kalan elbiselere
sarılıp ağlarken, biz çocuğumuza sarılıp nasıl
güleceğiz?
Evet ben de idamdan, hadımdan, kısastan yanayım.. Ama suçluyu
cezalandırma yöntemlerinin yanı sıra canavar üreten bu tuhaf düzen
için de birşeyler yapalım.
İnsanları tekke sohbetleriyle, tasavvufla, ney ve kanun sesiyle,
maneviyatla güzelleştirelim. Mesela şimdi bu yazımı okuyup "ne
alaka?" diyen yüzeyselliğe bir çare bulalım.
Dünyadaki tüm ilimleri teknik hale getiren, her duyguyu
ticarileştiren bu batılı ve batıl düzeni yıkıp, özümüze
dönelim.
Osmanlı padişahlarını alkolik zanneden şu özenti gençliğe artık
mazimizdeki hakikati ve sırları açalım.
Okul kitaplarından başlayan bir reform istiyor zaman;
Kuran, arapça okunuşu ve mealinin ötesindeki manayı kalplere
ulaştırmak için gerçek alimleri bekliyor..