BIST 9.525
DOLAR 32,59
EURO 34,69
ALTIN 2.526,94

Evlilik insanın doğasına aykırı mı?

Hafta sonu gazetelerin hemen her birinde günümüz ilişkilerine, özellikle de evliliklere ilişkin en az birkaç haber, köşe yazısı vardı. Bu haberlerden biri de bir araştırmanın sonucuydu:

İstatistikler gösteriyor ki, ülkemizde son yıllarda boşanmak isteyenlerin oranında %30’luk bir artış var. Boşanmak isteyen kadınların sayısı da %10’lardan %50’ye çıkmış.

***

Nasıl da hüzünlüdür bacalarında mutsuzluk tüten evlerin odaları…

Yitip gitmiştir kaçamak bir öpücüğün heyecanı, yanında uzanan bedenle her an buluşabilme serbestliğini kazandığında. Güzellikse hayran olunan, gözler alışmıştır. Ne özlem vardır, ne bekleyişin sancılı hazzı. Tolerans yerini tahammülsüzlüğe bırakmıştır, uzun sohbetler kısa ve kesik ‘evet, hayır’lara…

Kolay mıdır bunlara rağmen yakmak gemileri?

 “Bitti!”  deyip her şeye bir son verebilmek. Ve alışılmış düzenlerin bildik tanıdık sınırlarından yeni coğrafyalara açılmak…

Belki çoktan hazırdır bavullar ama kolay değildir son sözü söyleyebilmek. Cesaretin alevleri hararetlenip yürekleri sarsa bile, iki laf edilmeden oturulan sofraların derin sessizliği ağır basar.

İskambil kağıtlarından kurulmuş evler çöker, sonra tekrar kurulur. Çöker.. Sonra tekrar….

Aşk zaten çoktan hüzünlü yalnızlığına terk edilmiştir. Ama yinede yangından kurtarılacak bir şeyler bulunmaya çalışılır.

Bir süre birikmiş bulanık sularda ışık oyunlarıyla gökkuşakları tadına vararak yaşamaya çalışılsa da olmaz, su tekrar gerçek rengini alır.

Bazen o esnada yeni heyecanlar edinilir. Belki gerçekten “aşk” tır yaşanan bir başkasıyla. Adı her durumda ihanet olan!

Söylenemez bir türlü son sözler…

Zihinlerde dolaşan çoktan kurulmuş cümleler, dillerin mührünü çözemez.   

Çünkü zordur iki kişilik kararların sözcülüğünü yapmak, sorumluluğu tek başına üstlenmek ve son sözü söylemek…

Son sözü söyletecek eylemler tercih edilir bu yüzden!

Bu nedenledir ki, hep kadındır görünürde giden…

***

Bir bitişin nedenleri tek tek tartışılacak kadar çok elbette. Ama görünen o ki, günden güne zorlaşıyor sanki mutlu ilişkilerin kahramanı olmak.  

Bir taraftan ite kalka sürdürülen evliliklerin sessiz trajedileri, aynı yatakta yatırdığı mutsuzlukları çoğalıyor. Bir taraftan bu mutsuzluktan sıyrılabilenlere paralel  olarak boşanma oranları artıyor.

Erkekler  “doğamızda çok eşlilik var” diye bağırıyorlar, kadınlar ruhsal korunmanın kadınsal elbisesini giydirdikleri “yapsın ama bilmeyeyim” hallerine bürünüyorlar.

En kötüsü de sürgit sevgilere inançlar azalıyor, “bir yastıkta kocamak” demode bir deyiş olmakla kalıyor sadece. Erkekler de kadınlar da, gerek yaşadıkları gerekse gözlemledikleriyle korkular büyütüyorlar içlerinde.

Şimdiler de dilden dile dolaşan “Zaten evlilik insanın doğasına aykırı” genellemeleri mi?
 
Bu korkularla bir arada yaşamaya çalışan savunma mekanizmalarımızın ürettiği zorlama yargılar bana kalırsa…