Erdoğan ve Ekono-Faşizm
Ekono-faşizmin İki Boyutu Bu kavramın iki boyutu var. Birincisi şu: Dünya’nın her yerinde aşırı kazanan ve bu zenginliği dolayısıyla ‘üstün’ bir sınıfa ait olan insanlar her koşulda kazanıp her koşulda ve mekanda refah içinde yaşıyorlar.
Ekono-faşizm benim geliştirdiğim bir kavram. Peşinen söyleyeyim;
bu kavramdan kastım korporatizmle bezenmiş radikal milliyetçilik
üzerine kurulu klasik faşizm değil. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı
sonrası ortaya çıktığı söylenen ve sert milliyetçilikten iyi-kötü
arındırılmış neo-faşizmi de kastetmiyorum. Son olarak, çevreci
hareketlerin abartılı yan ve tutumlarına dikkat çekmek için
kullanılan eko-faşizmle bu kavramın hiç mi hiç alakası yok.
Ulus-devlet bazında değil, global bazda değerlendirilmesi gereken
bir kavram bu.
Çektiğimiz Acılar Bizi Nereye Getirdi?
Kastım şu: İnsanlık 20. Yy’da iki büyük Dünya Savaşı gördü ve
2.Dünya Savaşından sonra umutlandı. Çünkü artık yeterince acı
çekilmişti. Eskinin hataları yapılmayacaktı. İnsanlık aynı acıları
tekrar yaşamayacak ve aynı zulme maruz kalmayacaktı. Tam da bu
düşüncelerin merkezinde Birleşmiş Milletler kuruldu. Her türlü
yetkisi olan süper bir uluslararası örgüt!
Silahlı müdahaleden dekolonizasyona kadar müthiş işler için
tasarlanmış bir örgüt. Peki ne oldu, 1945’ten bu yana ne değişti?
Hiçbir şey değişmedi. Daha da sofistike hal almış global bir zulüm
düzeni ihdas edildi. Şu şekilde verileri kabullendiğimiz bir dünya
olduk. ‘’Dünya’nın en zengin %1’lik kısmı geri kalan %99’dan daha
zengin..’’ Ya da şöyle bir veri: ‘’62 kişinin zenginliği 3.5 milyar
kişinin zenginliğinden daha fazla.’’ Sisteme bakın! 62 kişi 3.5
milyar insanla aynı zenginliği paylaşıyor. İşte bu sistemi
ekono-faşist bir sistem olarak adlandırıyorum.
Ekono-faşizmin İki Boyutu
Bu kavramın iki boyutu var. Birincisi şu: Dünya’nın her yerinde
aşırı kazanan ve bu zenginliği dolayısıyla ‘üstün’ bir sınıfa ait
olan insanlar her koşulda kazanıp her koşulda ve mekanda refah
içinde yaşıyorlar. Gittiğiniz yer kapitalizmden iyi kötü nasibini
almışsa, ortak para birimi olan kredi kartınızı her daim paranızın
koruyucusu ‘kabadayınız’ banka üzerinden kullanıyorsunuz. Kervan
saldırıya uğradı korkusu artık yok anlayacağınız. Hele ki faiz
denilen bir şey var ki bankaları vazgeçilmez kılıyor. Kavramın
ikinci boyutu ise şu: Ekono- faşist düzenin en üstünde ağa babalar
var. Altı kalp nakli yaptırmasına rağmen ölenler gibi.
Kurdukları bu sömürü sistemini garantiye almak ve üstün sınıf
özelliklerini kaybetmemek için hukuki tarafı da ayarlamışlar. IMF,
Dünya Ticaret Örgütü ya da Dünya Bankası dediğiniz yapılar
ekono-faşist sistemin korunmasını sağlamak için oluşturulmuştur.
İşin özü Birleşmiş
Milletlerin kendisi bu amaca hizmet etmektedir.
Erdoğan Ekono-faşizme Karşı
Peki Erdoğan bu işin neresinde diyeceksiniz? Evvela şunu
belirtelim. Hala Erdoğan’ın bir ABD projesi olduğunu iddia eden
birkaç aklı evvelden başka Erdoğan’ın tek gücünün halktan aldığı
meşruiyet olduğu gerçeğini teslim etmeyecek kimse kalmamıştır
herhalde. İster beğenin
ister beğenmeyin, şu ana kadar girdiği bütün seçimler baz
alındığında, Türkiye’deki seçmenin %75’inden asgari bir kere oy
almış bir liderden bahsediyoruz.
Bu adam Dünya Beşten Büyüktür diyor. Ne demek
istiyor?
Bu mükemmel sloganın naçizane kitabını yazmış bir fikir işçisi
olarak şerh edeyim: 1991’de Aristide hükümetini deviren Haiti’deki
darbeyi uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak gören ve
müdahale eden BM Güvenlik Konseyi, Mısır’daki darbeyi ve sivil
katliamını görmezden gelirken iki yüzlüdür.
Aynı şekilde Somali’deki iç savaş uluslararası barışı bozuyor
diyerek müdahale ederken Suriye’deki katliamlara seyirci kalmak
ahlaksız ve ilkesiz bir tutumdur. Dünya’ya insan hakları
pazarlamacılığı yaparken bebek katili PKK, DAEŞ ve benzerlerini çok
boyutlu şekilde desteklemek zalimliktir, zorbalıktır. 1919’da
kurulmuş olan ILO’ya rağmen Uzak Doğu’da, Afrika’da ve bilumum
farklı coğrafyalarda saati 25 sente işçi çalıştırmak angaryadır,
zulümdür. Hele bir de saati 25 sente ürettirdiğiniz batı markasının
farklı milletlere para kazandıran global bir marka olduğunu
söylemek demagojidir. Kazancın %90’ını cebe indirdikten sonra
%10’unu da sizle paylaştım demek hayasızlıktır.
Bir kısım aklı evvelin şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: İyi de
hocam, Erdoğan da bu sisteme angaje değil mi? Kesinlikle değil!
G-20 Zirvesinde patronlara biraz daha az kazanın, işçiye hakkını
verin diyen bir liderden bahsediyoruz. Ya da şunu söylüyor:
Dünya’daki işsiz gençler teşebbüste bulunurken finans dünyası
bunlara ne kadar destek veriyor? İnanmak isteyene daha o kadar çok
örnek verilir ki..
Özetle, birilerinin kan ve gözyaşı üzerine kurulmuş ekono-faşist
sisteme karşı savaşıyor Erdoğan. Kanlı tezgahlarda üretim yapan
ilaç ve silah lobilerinden rahatsız bir Erdoğan var. Afrika’da
açtırdığı devasa hastanenin projesini bizzat takip etmiş,
mültecilerle ilgili her türlü yükü ve riski bizzat yüklenmiş bir
Erdoğan var. Üzülme, Allah bizimle diyen bir
Erdoğan var çok şükür..