BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Diyarbakır’da bir ilk yaşandı

Bu programa katılan herkesi tebrik eder, daha coşkulu milli bayramlara diyorum.

Malumunuz millet olarak dini ve milli olmak üzere iki çeşit bayramımız var.

Vatandaşlarımızın inanç açısından heterojen olması aynı dine ve inanca mensup olmayışı dini bayramlarımız herkese hitap etmeyebilir. Ancak mili bayramlar her duyarlı vatandaşı ilgilendiriyor.

Her nedense milli bayramlarımız her geçen gün daha çok resmi, soğuk, halktan kopuk kutlanıyordu.

Ben her seferinde bu tarz kutlamaları eleştiriyor, halkı bu kutlama programlarının içine çekme yollarını bulmamız gerektiğini bildiğim kadarıyla dillendiriyor, bu yol ve yöntemleri anlatıyordum.

Diyarbakır Valiliği sivilleşmeye dönük bir uygulama ortaya koydu ve bir kısım sivil toplum kuruluşlarını telefonla aratarak 30 Ağustos Zafer Bayramı'na davet etti.

Bu bir ilkti, ilklerin eksik aksakları olur tabi ama zaman içinde olgunlaştırarak daha verimli hale getirilir. Etrafı yokladığım kadarıyla sanki muhtarlar çağırılmamıştı.

Ama gelenlerin hepsini oturabileceği kadar sandalyeler tedarik edilmişti. Çelenk bırakıldıktan sonra da tüm katılımcılar tebrik için valilikte kabul edildi. Eskiden çok sembolik olarak kutlanan zafer bayramı bu sefer daha bir coşkuyla kutlandı.

Ayrıca katılımcılar eşli olarak akşam resepsiyona da davetliydi. Ben de katılma fırsatı buldum, sade ve samimi bir hava içinde gerçekleşen resepsiyonun bazı eksiklerini, veya daha iyi nasıl olabileceğiyle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istediklerim var.

*Birincisi resepsiyon tarzı ayak üstü atışmalar ikram edileceğine aynı ücrete belki daha ucuza bir yemek ikramı olabilirdi. Hani ayakta yemek içmek Anadolu kültürüne ve inancımıza ters düşüyor. 60’li yıllarda ilkokul kitaplarında adabı muaşeret adında bir ders varmış, orada birkaç maddede adabı muaşeret kuralları anlatılınca ilk maddesi “ayakta bir şey yiyip içmemek adabı muaşerettendir” deniyordu.

*İkincisi ev sahibi olarak valimiz tüm maslara bir iki dakika uğrayabilirdi.

*Üçüncüsü ise valimiz konuşmasında 30 Ağustos zaferiyle son Türk devleti kuruldu ifadesini kullandı. Bildiğim kadarıyla Türk devleti değil, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu.

30 Agustos’un kahramanları; din, namus ve vatanları uğruna Allah-u Ekber nidalarıyla cemaatle namaz kılıp Allah’a secde ederek cepheye koşmuşlardı.

Unutmayalım Osmanlı İmparatorluğu'nu dağıtan, takatten düşüren, dengesini bozan en önemli illet milliyetçik hastalığıydı, bu hastalık tekrar nüks ederse bu devletin de huzurunu kaçıracağı malumdur. Onun için Cumhurbaşkanımız; “her türlü ırkçılığı ayaklarımın altına aldım” dedi, biz de onun huzurunu yaşıyoruz.

Hele bir dönüp arkamıza bir bakalım bu ülke neden kaybetti, iç huzuru bozuldu, terör belasıyla boğuşuyor? Göreceksiniz iki şey huzurumuzu kaçırmıştır, birincisi Türkçülük adına devletin Kürtlere yaptığı zulüm, diğeri ise laiklik adı altında dindar insanlarımıza yapılan baskı ve zulüm.

Devlet de hükümet de bunu fark etmiş, ama bazı devlet adamlarımız bu öğrenilmiş yanlışları terk edemiyorlar galiba.

Bu programa katılan herkesi tebrik eder, daha coşkulu milli bayramlara diyorum.

Anadolu’nun başarısını Türk milliyetçiliğine bağlamak doğru olmadığı gibi, abesle iştigaldir, Türk vatandaşlarımızı oyalama taktiğidir. Onun için 30 Ağustos zaferini anlatan subayımız “bu yüce millet” ifadesini birkaç kere kullandı, yedinci kolordu ve garnizon komutanlığımızı bu hassasiyetten dolayı tebrik ediyorum.

Valimize de başarılar diliyorum, umarım gelecek bayramları daha bir coşkuyla kutlanmaya vesile olacaktır. Ben bu ittihat umudunu yüzünde okuyorum.