Devlet Baba'dan Recep Baba'ya...
Ermenekli Recep Baba'nın gündemimize girmesi, yüreğimizi dağlaması için yırtık lastik ayakkabılarını görmemiz gerekti illa ki.
Hepimiz onu oğlunun cenazesinde ağlarken çekilen bir fotoğrafla tanıdık.
Ayağındaki yırtık lastik ayakkabılar
gözümüze sokulmasaydı, ölen oğluna ağlayan yüzlerce işçi babası
gibi ona da sadece üzülüp geçecektik belki...
Ne geçim dertleri bu kadar içimize
oturacaktı, ne de o yokluğun içindeki vakur duruşlarına tanıklık
edecektik.
Herhangi bir "iş kazası"nda ölen,
herhangi bir işçinin babası olarak kalacaktı. Belki haber bile
olmayacaktı.
Ama öyle olmadı...
Ermenekli Recep Baba'nın gündemimize girmesi,
yüreğimizi dağlaması için yırtık lastik ayakkabılarını görmemiz
gerekti illa ki.
Bu ayıp
bizimdi...
Yırtık lastiklere "duyarsız"
kalmayan valilik hemen harekete geçti ve yeni lastik ayakkabılar
gönderdi Recep Baba'ya.
Devlet baba saolsun, bir siyah
lastikle yırtığını kapatıvermiş, "varlığını"
hissettirmişti.
Recep Baba, tüm acısının yanında biraz mahcup
ama mutlak bir gururla "şimdi almasan olmaz"
derken, biz Recep Baba'nın acısı üzerinden birbirimizi yemekle
meşguldük.
Bu ayıp da
bizimdi...
Elbette bu aileye yardımcı olmak isteyen
birçok insan çıktı. Fakat Recep Baba "Devlet baba var,
bizim kimseye ihtiyacımız yok" demişti.
Kendisini kimseye muhtaç etmeyecek bir
babanın varlığına inanmak gibisi var mıydı?
75 yaşındaki bu ihtiyar, babası nasıl olursa
olsun, kimsenin laf söylemesine izin vermeyen bir çocuk misali toz
kondurmak istemiyordu devlet babaya.
Nihayet devlet baba "varım"
dedi ve bu asil adama maaş bağladı.
Evet, yoksulluk sınırının 950
lira olduğu bir ülkede, Recep Baba'ya 140 liralık
yoksulluk maaşını bağlayan bir devlet baba
var!
Şimdi ne derseniz deyin ama buna yoksulluk
maaşı demeyin, bu bildiğin "yoksun"luk
maaşı.
İşte bu ayıp da devletin!