BIST 9.645
DOLAR 32,56
EURO 34,89
ALTIN 2.434,60

Cumhurbaşkanımızın YÖK Titizliği…

YÖK, akademisyenler, haklar

Cumhurbaşkanı Sn.Abdullah  Gül, YÖK tasarısının Üniversite Rektörlüklerine gönderilmesi ve eleştirilerin başlaması üzerine önce YÖK Başkanı ve ilgilileri ’da ağırladı, görüşlerini dinledi, ertesi gün YÖK’e gitti ve brifing aldı. Sonra, basına görüşlerini açıklayarak (10.10.2012)  üniversitelerin suskunluklarına son vermelerini YÖK yasa tasarısıyla ilgili görüşlerini açıklamalarını istedi...Şimdi açıklamalar üzerinden  görüşlerimizi paylaşalım;

            A.Gül;  “Burada önemli olan, böyle önemli, reform diyebileceğim bir çalışmanın şeffaf, açık, bütün üniversitelerin ve ilgili herkesin katılımını sağlayacak şekilde yapılması ve olgunlaştırılarak Meclis’e götürülmesidir.”

            Elbette, yıllardır her iktidarın ve bilim alanının şikayetçi olduğu YÖK kanunu; siyasi partilerin, ilgili STK ların, öğretim üyelerinin yüksek  katılımı ile ele alınmalı, tecrübelerden yararlanılarak eksikler giderilmeli, geçmiş mağduriyetler telafi edilmeli, “eğitimde kalite” ye ağırlık verilmeli, çalışmalar açık ve şeffaf olarak yürütülmelidir. Ancak; bu konuda “hem fikir olup, uygulamaların farklı” olmaması için yönetmelikler özenle yazılmalıdır. 

            A. Gül; “Ümit ederim ki yükseköğretimle ilgili çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri, bilim adamları ve düşünürlerin katkılarıyla bunu en güzel şekilde gerçekleştiririz. Çünkü üniversitelerimiz uzun yıllar çok içe kapalı oldu. Gerek içi gerek dünyayla rekabetten çok uzak kaldı. Üniversitelerimizin zaman zaman çok kaybı oldu. Kendi enerjilerimizi kendimiz tükettik.”

            Gençlik ve üniversite; enerji, araştırma, proje  demektir. Üniversiteler kurulduğu yerdeki yörenin gelişimine hız kazandırmalıdır. Yapılan binalar yörenin tarihi/kültürel değerlerini yansıtmalıdır. Üniversiteler her geçen yıl gelişmeli, çevresi ile uyumlu olmalı, sadece kendi öğrencisine değil çevresine de ışık saçmalıdır. Açılacak fakültelerde “o yörenin özelliklerine göre” yapılandırılmalı,  Rektörler, yöre halkı ile içi içe olmalıdır.

            A.Gül; “Türkiye’nin köklü üniversiteleri kendilerini tekrar göstermeye ve dünya üniversiteleri arasında yer almaya başladı. Her şehirde yeni üniversitelerin kuruldu, bu üniversitelerin stratejik hedeflerinin gerçekleşmesi, üniversitelerin hem bölgelerine hem de Türkiye’ye katkıda bulunabilmeleri için desteklenmeleri gerekmektedir.
Ümit ederim ki önümüzdeki dönemde üniversitelerimizi daha güçlendirecek, onların özerkliğini, kalitesini artıracak şekilde yeni bir yapılanma söz konusu olur.”

          Üniversitelerimizin artması yararlıdır, ancak alt yapı ve kadro olarak ta desteklenmelidir. Hükümetin bu konudaki çalışmaları olumludur.  Özellikle yöre zenginlerinin katkıları mutlaka alınmalıdır. İTÜ, Boğaziçi Ün. v.b. ile Dicle Ün.,  Hakkari Ün. v.b.  aynı yönetmeliklerle idare edilmemelidir.
            A.Gül; “Üniversitelerimizin iç ve dış rekabete açılması, akademik kadrolarımızın performansını göstereceği dinamizmin yaratılması. En önemli olan şey bu. Bunu sağlamak için daha elastik, üniversitelere daha çok yetki veren, yükseköğretimin bütün üniversiteleri tek tipleştirici düzenlemesini sona erdiren adımlar çok önemli. Yoksa rektörü kim seçsin, nasıl seçilsin bunlar daha az önemli. Bu değişiklikler eğer üniversitelerin kalitesini yükseltecekse önemli. Yoksa hiçbir anlamı yok. Erken adımlarda bu çalışmalara bütün üniversitelerin katkı vermesi gerekiyor ki sonunda gayet düzgün, Türkiye’yi daha da ileriye taşıyacak bir yasa ortaya çıkabilsin. Burada değişikliğini gerektiren konular var. için TBMM’de büyük bir çoğunluk ihtiyacı söz konusu. Siyasi partilerimizin de bilgilendirilmesi, hepsinin katkısının sağlanması çok önemli.”

           Yeni tasarıda özellikle seçim üzerinde durulduğu görülmektedir. Gerçektende kimin nasıl seçildiği o kadar önemli değildir. Önerilen Mütevelli Heyeti de devlet/kamu üniversiteleri için çözüm olmayabilir. Önemli olan, vazgeçilmemesi gereken “eğitimde kalite” dir. “Akademik performans ölçümü” çok önemlidir, ancak dikkatli olunmalıdır. İçeriği bilinmeyen/benzer  sempozyum v.b. bildirileriyle, Üds barajı ile “kaliteyi sağlamak” mümkün olmamıştır. Özellikle yabancı dilin bilime/sanata hakimiyeti –bazı fakülteler hariç-mutlaka önlenmelidir. Ünvanlar mesleki olduğu halde, üniversite içi idari görevlerde/atamalarda, komisyonlarda sürekli unvan öne çıkarılmaktadır. Prof. değilseniz, örneğin YÖK Başkanı, YÖK üyesi, Dekan .v.b olamaz, üst kurullara ve görevlere seçilemezsiniz. Zaten, dağıtılan tasarının Prof.lar tarafından yapıldığı (diğer ünvanlara getirilmesi düşülen yeni yaptırımlara göre) dillendirilmektedir. Kanunlar, “çalışanları kucaklayıcı/kapsayıcı” olmalıdır. Kanun ve yönetmelik hazırlamak ayrı bir iştir.

           Örnek olarak, eğitim/sanat alanında sorunlar ve çözümleri ile birlikte araştırmalara dayalı  bir çok makalem yayınlanmaktadır. Yeni YÖK kanunu komisyonunda sanat alanında kim/kimler vardır/var mıdır? Kurumlarımız için varız, birikimlerimizle en iyi ve doğru şekilde çıkması için destek vermek isteriz.

          Çünkü, sanat kurumları, üniversiteler içinde, “renk olsun/bulunsun” diye değil, ağırlıklı olarak yerlerini almalı, üniversitelerin tanıtım/sosyal/iletişim gücü görevini üstlenmelidirler. En basit örnek, “Sanatta yeterlik” yapanlar hala unvan kullanamamaktadır. Kadro konularında/yükselmelerde/görevlendirmelerde ve yönetmeliklere Türkoloji/sanat/spor kurumlarına “pozitif ayrımcılık” gösterilmeli, sanat kurumlarının sorunları göz ardı edilmemelidir. Unutmayalım;“Yetenek en büyük sınavdır…”
          A.Gül; “Bütün bunlar öğrenciler için aslında. Üniversite mezunu olduktan sonra elindeki diplomayla kendisine daha çok özgüveni olan, daha çok iş bulabilen, hayatını daha mutlu hale getirebilecek bir üniversite öğrencisi çıkarmak. Yoksa 4 sene sonra herkese diploma verip de diplomalı üniversite mezunu işsizlerin sayısı çoğalırsa bu anlamsız olur. Bütün bu yapılanlar üniversite öğrencileri yani Türkiye’nin geleceğiyle ilgili. Türkiye’nin mutlu, zengin olması, refah toplumu olması, gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülkeler arasına katılması için nitelikli insana ihtiyacı var. Nitelikli insan bir ortaöğrenimde bir de üniversitede yetişir. Her şey aslında öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için yapılıyor.”
           Son söz; Sayın Cumhurbaşkanımızın bu söylemlerine gönülden katılıyor, tasarıya gösterdiği ilgiden/titizlikten dolayı teşekkür ediyoruz.  

            Yeni YÖK Kanununda; geçici maddelerle “Y.Doç. lerin yıllardır bekledikleri “hak kayıplarının” giderilmesini, 2809 sayılı kanunla “akademik ünvanları eksik verilen sanatçıların” müktesebi olan ünvanlara kavuşmasını, bilim alanına barış ve huzur getirmesini, “kalite”yi, “üretimi”, “araştırmayı”, “nitelikli insan yetiştirmeyi” öne geçirmesini diliyoruz.

YÖK Başkanımızın, YÖK Üyelerinin, Rektörlerimizin, Y.Doç., Doç. ve Prof. olarak TBMM'de görev yapan Milletvekillerimizin sorumluluklarını önemsiyor, sivillerce çıkarılacak YÖK Kanunu’nun gerçek bir “reform” tasarısı olarak Yüce Meclis’ten geçmesini bekliyoruz.

Son açıklamalar;

1/ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, İstanbul'da yaşayan Gaziantepliler tarafından yaptırılan İstanbul Gaziantepliler Anadolu Lisesi ve 'Bin Okul Bin Gelecek' projesi kapsamında yapılan Mehmet Nurettin Horoz Lojistik Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin açılışına katıldı ve  ''Açılan her bir okul, kapanan bir hapishanedir. Eğitim, istiklalimizin ve istikbalimizin teminatıdır. Artık savaşlar topla tüfekle olmuyor. En büyük savaşımız cehaletle yaptığımız savaştır.'' dedi. (06.10.2012/Basından)

2/ Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ilk kez hazırladığı ‘Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi’nde ilk 10 sırayı kamu ve vakıf üniversiteleri eşit olarak paylaştı. Üniversitelerin bilimsel yayın, doktoralı mezun, uluslararası patent başvurusu, faydalı model ve endüstriyel tasarım belgesi sayısı gibi birçok kriter dikkate alındı.(Araştırmaya öğretim üye sayısı 50 altında olanlar dahil edilmedi) Buna göre ilk 10 şöyle;Sabancı Ün., ODTÜ, Bilkent, Özyeğin Ün., İTÜ, Boğaziçi, İzmir İleri Teknoloji Ens., Koç Ün., Gebze Yüksek Teknoloji Ens., TOBB Ekonomi ve Bilgi Ün., (Ercan Baysal, 11.10.2012, Zaman)

3/ “Değişikliklerin yeni anayasanın çıkarılmasına bağlandığı taslağa göre YÖK'ün ismi 'Türkiye Yükseköğretim Kurumu' olarak değişecek. Çalıştığımız yasanın temel ilkelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Söz konusu süreçte üniversitelerimizin çeşitliliğine evrensel katile standartları çerçevesinde gelişmesine, kurumsal özerklik ve hesap verebilirliğine ve rekabet ortamına imkân verebilecek sistem hedeflenmektedir. Yeniden yapılanmanın başlıca adımı, yeni bir yüksek öğretim yasası olacaktır. Yeni yasa bağlamında yürüttüğümüz çalışmaların arkasındaki temel ilklerin başında çeşitlilik ilkesi gelmektedir. Üniversitelerde farklılaşmayı sağlayan bir yapı hedeflenmektedir. Özellikle üniversitelerin tek tip yapı üzerine inşa edilmesi yerine farklı üniversitelerin farklı modeller eşliğinde faaliyette bulunabilmeleri öngörülmektedir. Bunun yanında yüksek öğrenim sistemimizin ve kurumlarımızın özellikle bölgesel dinamikleri ve bölgesel ihtiyaçları da gözeterek, farklı alanlara odaklanabilmelerini, gerekli araştırmalarını öne çıkarabilmelerini mümkün kılan bir yapı tasarlanmaktadır. Yüz yüze eğitimin yanında uzaktan eğitim modeli ve örgütlemelere imkân tanıyan bir ortam oluşturulması hedeflenmektedir. Bu anlamda kurumumuzca yürütülen yasa çalışmaları aynı zamanda kurumsal özerkliği teşvik etmekte, yüksek öğretim kurumlarımıza yaptıkları akademik eğitim üzerinde kendi alanlarında genişleme imkânı sağlamaktadır. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesi de zorunlu olarak gündeme gelmektedir." (YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya’nın Ardahan Ün. Akademik eğitim yılı açış konuşmasından, 12.10.2012/basından)"