BIST 9.525
DOLAR 32,55
EURO 34,76
ALTIN 2.492,75

Cumhurbaşkanı efendi bir insan olsun, yeter

Tüm ana akım medyada, kenarlarda köşelerde, sokaklarda Cumhurbaşkanı’nın sahip olması gereken kriterler sıralanıyor.

Herkes de bir iyimserlik, hümanizm, çoğulculuk,

demokratik kriterlerin nirvanaya ulaştığı bir düşünce iklimi var.

İnsana vay be dedirtiyor.

Aday gösterilecek cumhurbaşkanı kucaklayıcı olsun, sevecen olsun, her kesime ve gruba eşit yaklaşsın, hukukun üstünlüğüne inansın, siyaset mekanizmalarını ve araçlarını yozlaşmışlıktan kurtarıp evrensel standartlara ulaştırsın…

Bunları duyduğunuzda asrın müceddidini seçtiğimizi bile düşünebilirsiniz. Çünkü bir tür neomesih psikozuna girmiş durumdayız.

AB bu iyimser hallerimizi görse, kriter-koşul aramadan fasıl açtırtmaya bile gerek duymadan üyeliğe alır bizi.

Oysa yakın siyasi tarihimizde ilk kez halk, cumhurbaşkanını doğrudan kendi iradesiyle seçecek.

Ve evinde eşine her türlü haksızlığı-zorbalığı yapan,

iş yerinde çalışanlarına mobbing uygulayan,

gittiği spor müsabakasında sahaya yabancı madde fırlatan,

her türlü ama her türlü nefret söylemini kullanan,

kendinden olmayanı “yok hükmünde” gören, öteleyen –dışlayan-

bizler…

Yani gittikçe kutuplaşan, gönül bağları birbirinden kopmaya yüz tutan, tahammül seviyesi yerlerde sürünen vatandaşlar,

 oy kullanacağız.

Sonra da başımıza tüm bu özelliklerin tam tersine sahip, “ulu ve kusursuz” bir insanın gelip toplumsal barışı sağlamasını bekleyeceğiz.

Yani ya biz kendimizi kandırıyoruz, ya da kendi zihnimizde yarattığımız siyasal bir postülatın içine hapsolmuş durumdayız.

Zaten kendinden yabancılaşarak tek bir adama bel bağlamak, tüm olumsuzlukları onun nezdinde ve onun ışığıyla temizlemek; toplumsal ve siyasal yapımızın en derin problemlerinden biri.

Ve ne yazık ki tüm denklemlerimiz, bu tutarsız vaziyetin üzerine kurulu.

Cumhurbaşkanı ister Erdoğan isterse de çatı bir aday olsun;

siyasal gerilimi sandık üzerinden muasır bir medeniyet hayaliyle tek bir kişinin kaderine bırakmak, demokrasi değerleriyle tamamen zıtlık yaratan bir durumdur.

Demokrasi ve evrensel hukuk çıtasının yükseltilmesi sadece sandığın değil; tüm kurumlar, sivil örgütlenmeler, medya, iş dünyası gibi birçok ayağı olan takım çalışmasının ürünüdür.

Bu nedenle umudu tek bir kişiye bağlamak yerine,

politik reflekslerimizin ve tarafgirliklerimizin ötesine geçip, yaratılan sistemin paydaşı olduğumuzu fark etmeliyiz. Bunu fark edebilirsek,

cumhurbaşkanı kim olursa olsun, sistem kendi dengesini yaratacak ve siyasal dizge belli bir düzene oturacaktır.

Dahası, cumhurbaşkanında bir sürü özelik aramak yerine kendi tutarsızlığımızı fark edebilirsek; emin olun daha şirin bir iş yapmış olacağız.

Ha tüm bunlara rağmen bana yine de sorarsanız “Cumhurbaşkanı nasıl biri olsun?” diye,

Benim için efendi bir insan olsun yeter.