BIST 9.693
DOLAR 32,58
EURO 34,80
ALTIN 2.505,82

Bu gibi yönetmelikler, üniversitelere sadece karmaşa getirir!...(2)

Üniversiteler göz bebeğimizdir.

GÜNCEL/ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ: Eleştiri çok iyidir. Ben; arkadan konuşulacağına, yüz yüze konuşmayı yeğlerim. Açık sözlülük her zaman iyidir ve başarının anahtarıdır.  İspatlanmıştır ki;, eleştiriyi kabul etmeyen kişi; hatalarını fark edemez, doğru yolu bulamaz, dost-düşman ayrımını yapamaz, yarım kalır, eksik kalır,ötekileştirir, hedefine ulaşamaz, görevini bıraktığında da yalnız kalır…

Geçen yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

6/ MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 “(4) Yabancı dille eğitim-öğretim yapılan programlardaki öğretim görevlisi kadrolarına yapılacak atamalarda atama yapılacak programın eğitim dilinde, bilim alanı yabancı dille ilgili birimlere yapılacak öğretim görevlisi atamaları ile 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi uyarınca zorunlu yabancı dil dersini vermek üzere öğretim görevlisi atamalarında ilgili dilde, yükseköğretim kurumlarının uluslararası ilişkiler ile yabancı dille ilgili uygulamalı birimlerinde istihdam edilecek öğretim görevlilerinin en az bir dilde, Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen merkezi yabancı dil sınavından en az 80 puan veya eşdeğerliği kabul edilen bir sınavdan bu puan muadili bir puana sahip olma şartı aranır.” (07.06.2018 tarih ve 30444 Sy.Resmi Gazete)

Bu konuda özellikle müzik eğitimi Y.L. ve Dr./Sy.’de “yabancı dille eğitim yapan” birimlerde, bu puana uyulmadığı yıllardır söylenmektedir.

Önemli bir konudur; yönetmelik varsa uygulanmalı, uygulanamıyorsa kaldırılmalıdır. Yasa ve yönetmelikler delinmek/uygulanmamak için hazırlanmamaktadır.

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından:

ÖĞRETİM ÜYELİĞİNE YÜKSELTİLME VE ATANMA YÖNETMELİĞİ

12 Haziran 2018 SALI         Resmî Gazete              Sayı : 30449

7/  ÖĞRETİM ÜYELİĞİNE YÜKSELTİLME VE ATANMA YÖNETMELİĞİ

"Doktor Öğretim Üyesi Kadrolarına Atanma/Başvuru ve atanma süreci/Madde 6.(3) Dekan veya ilgili müdür her aday için bu öğretim üyelerine, adaylarla ilgili bilimsel yayın ve çalışmalara ilişkin dosyaları göndererek bir ay içerisinde yazılı görüşlerini bildirmelerini ister. Dosya inceleme sonuçlarının bir ay içinde gelmemesi halinde aynı usulle tespit edilen başka profesör veya doçente dosyalar incelenmesi için gönderilir.”

Bu madde, Doç. ve Prof.’ta da var. Bu nasıl/sorumlu öğretim üyesi ki, bir ay içinde raporu yazamıyor ve yerine başka öğretim üyesi tespitleri yapılabilmesinin yolu açılıyor...Yani, neden açık kapı bırakılıp, Dr.Öğr.Üy., Doç.  mağdur ediliyor. Ve; keyfi olarak görevini yapmayan akademisyenlere, bunun yaptırımı yok mudur?

8/ Atama süreci MADDE 11 –  (4) Rektör dosya inceleme sonuçlarına dayanarak, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurulunun gerekçeli görüşünü de aldıktan sonra atama hakkındaki kararını verir.

Bu madde de rektörün, raporlara karşın; “atamayı yapıp/yapmaması, isteğine bağlı” gibi bir mantık sezilmektedir.

Oysa, bu kadar incelemeden geçen öğretim üyesinin atanması gerekir. Keyfilik söz konusu olamaz. Dr.Öğr.Üy.’sinde;  “rektör tarafından en az bir en çok dört yıl süre ile atanır.”, Doç’likte “ …atama hakkındaki kararını verir.”, Prof.’da; “rektör tarafından atama yapılır.” denilmiştir. Dr.Öğr.Üy. ve Prof. ta kesin olan atama, Doç.’te rektöre bırakılmış izlenimi vermektedir ki yanlıştır...

Her üç unvanda da,dil birliği sağlanmalı; “İncelemede/raporlarda olumlu görülen öğretim üyesinin ataması rektör tarafından yapılır” denilmelidir.

9/ Doçent Kadrolarına Atanma/ Atanma şartı/ Sözlü sınav/ "MADDE 10 – (1) Doçent kadrolarına atama ek koşulları arasında sözlü sınav şartı bulunan yükseköğretim kurumlarının doçent kadrolarına başvurmak isteyen adaylar için ayrıca sözlü sınav yapılır."

TBMM’de, sözlü sınavların kaldırılması konusunda hem fikir oluşmuştu.

Peki, 7 kere sözlü sınava girip geçemeyen akademisyenin suçu yok muydu? Çünkü; 7 kerede 2-3 jüri değişiyordu.

Hani, 7100 Sy.Kan. ile Doç.’likte “sözlü sınavlar” kaldırılmıştı?.. İlk elde 1000 doç. adayı sözlü sınavdan muaf tutularak Doç.oldular. Ama, sonra üniversiteler uyandı!..

Ve, üniversiteler; “ek koşullarla”, “sözlü sınavları” uygulamaya koymaya başladı.  Çünkü, kanunda bu kapı açık bırakıldı.

Tıpkı Doç.lik yabancı dilde; “en az 55” denildiği ve senatoların 65 puan kararı aldığı gibi.

Kim kimi kandırıyor ve bu belirsizlikten/karmaşadan  kim(ler) kazanıyor  bilemiyoruz!..

Ama,akademik alanın kazanmadığı kesin!..

10/ “7100 sy. kanun ile kaldırılan; okutman, uzman, eğitim öğretim planlamacısı ve çeviricilere ilişkin hükümler yönetmelik metninden çıkarıldı.”

Oysa, bu kadroların hepsinin görev tanımı vardı.

Yasa ile, hepsi “Öğr.Gör.” altında toplandı.

İyi mi oldu? Elbette hayır!..

Kim; üniversiteler için  yararlı olan bu kadrolardan rahatsız oldu?

Bilinmiyor!...

Türkiye burası; nasıl olsa, daha sonra yeni maddelerle düzeltilir, sonra da kanunları/yönetmelikleri  takip etmek zorlaşır.

Belki de istenen budur!...

11/ Akademik teşvik çıktı, iyi de oldu. Ancak, bazı akademisyenler teşvik kriterlerini önlerine alıyorlar ve çalışmalarını sadece puan alacak işlere ayarlıyorlar.

Tıpkı Doç./Prof.'ların YÖK  puan şartlarını yerine getirdikleri gibi.  

Yabancı dili geçenlerin -özellikle sanat alanı-  alana yabancı dilde bir şey kazandırmadıkları gibi, teşviklerin; bilime/sanat ne getiriyor bilmiyoruz!..Çünkü, uygulamada bir şey değişmiyor..

Ortada; yayın, kitap, eser yok!...

Mesela, akademik teşvikten sonra sempozyum başvuruları azaldı.

Çünkü; Özgün kişisel etkinlik: "Uluslar arası/60 puan, ulusal/30 puan. Uluslar arası boyutta performansa dayalı yayımlanmış ses ve/veya görüntü kaydı bulunmak: Özgün kişisel kayıt/40 puan, ulusal/20 puan. Buna karşılık Tebliğ/Bildiri: Uluslar arası/10 puan."

Şimdi bu şartlarda; seyircili/seyircisiz, kültür merkezi/herhangi bir salonda/kurum içinde  yapılan etkinlikte/konserde “fazla puan varken”, neden az puanlı bildiri ile uğraşılsın ki? Çal/söyle gitsin, bilime gerek yok!..

O zaman unvana da gerek yok, üniversiteye bağlı olmaya da!..

Üstelik  “sempozyum izlemiş olmanın” karşılığı bir puan da yok!..

Akademisyenlerin zekasını küçümsemeyin lütfen!..

Sempozyumlar can çekişmeye başladı. Acil, düzenlemek gerek…

Toplumun en üst kademesi olan üniversitelerimiz hakkında, güzel haberler veremediğimiz için üzgünüz!..

Prof.Dr. Burcu Demirel’in öğrencileri ile örnek paylaşımı…

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Burcu Demirel öğrencileri ile güzel bir mektup paylaşmış.Teşekkür ediyoruz; "Hayat kendiliğinden ne iyidir ne de kötü. Ona iyiliği ve kötülüğü katan bizleriz. İyi olsun yollarınız, umut dolsun düşleriniz, hayal kurup uğruna adanan ömürleriniz olsun. Kendini tavaf edenlerden, istifleyip biriktirenlerden değil, nice canda can olan, vatan aşkıyla yanan, üretmeye, hayal etmeye can atan, umutsuzluğa düştüğünde dönüp mucizevi yaradılışına bakıp ilham alan, atasının izinde yoğrulan, onurlu, vicdanlı, üretken yiğit kadınlar ve yiğit erkekler olan kuzularımızsınız siz benim. Sevdamızsınız, gözümüzdeki yaşsınız gidişinizle. Bize yaşamayı, bir amaca, bir hayale bağlanmanın önemini ömür geçtikten sonra öğretiyorlar. Unutmayın ki bir amaca bağlanmayan, bir hayal ile yanıp tutuşmayan ruh, yolunu kaybeder. Amaçsız, hayalsiz, aşksız kalmasın o güzel yürekleriniz. Bir deli hocamız vardı dersiniz. Bu satırlar kalsın benden size bir hatıra. Alın götürün yanınızda. Ama bilin ki delilik, Montaigne'nin dediği gibi özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları, yüce ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur. Deli olarak nitelendirilenlerden olmanız dileğiyle.Yuvadan uçma vaktiniz artık. Somun ekmek ve makarnaya, menemenden bozma çakma yemeklere, sabahlamalara, kankalara, kaprislerimizi çekmelere, kırık dökük mobilyalı evlere, derste uyumalara, dersi kaynatmalara, haftalık değişen aşklara, bilmem daha neler nelere veda vakti”