BIST 9.479
DOLAR 32,60
EURO 34,81
ALTIN 2.507,68

Bu da benim doğum hikayem: Ne komikmiş be anne!

Belki benim doğum hikayem uzaklarda bebeğini bekleyen endişeli bir anneye umut ışığı olur!

Bundan 6 yıl önce doğuma hazırlanırken sık sık pozitif doğum hikayelerini okurdum. İnsan ilk doğumuna hazırlanırken başına ne geleceğini bilmediğinden başkalarının deneyimlerine ihtiyaç duyuyor. Hala da benzer şeyler yaparım. Bir şeyi ilk kez deneyimliyorsam belirsizliği başkalarının deneyimleriyle ortadan kaldırmayı severim. Ben o dönem kişisel olarak doğumun olumlu yanlarına odaklanmayı seçmiştim. Aksilik olması potansiyelini düşünmedim ve olumlu doğum hikayelerini okumaya çalıştım. Aksilik ihtimalini doktoruma devretmiştim ve doğum sürecini normalleştirmeyi seçmiştim. 

Şimdi aradan 6 yıl geçmişten sonra neden doğum hikayemi yazma gereği duyduğuma gelince bunun 2 nedeni var.

Birincisi; bu yazıyı yazdığım gün kızımın doğumgünü. Bu nedenle ona gelecekte dönüp kendi doğum hikayesini okuyabileceği bir hatıra bırakmak istedim.

İkincisi de doğuma hazırlanırken okuduğum bazı doğum hikayeleri beni çok motive etti ve rahatlamama yardımcı oldu. Belki benim doğum hikayemde uzaklarda bir yerlerde kendi hikayesi için destek arayan başka bir anneye ilham olur. 

Öncelikle benim doğum hikayem normal doğum bekleyen ve son dakika sezeryan olmaktan korkan bir annenin hikayesi. 

29 Mayıs 2012 sabat sabah 05.00 civarları...Huzursuz bir halde uyanmaca. Ortada ağrı yok ama tanımlanamayan bir huzursuzluk hali var. Ve tabi çok baskın tuvalet hissi. Tıptı doğurmak üzere olan her kadın gibi. Sanki artık vücutta hiç depolama alanı kalmamış gibi. Ama bu kez bir sürpriz var. O da doğum nişanı! Ve başlıyoruz!

1 saat sonrası... Huzursuz yerini hafif ağrılara bırakıyor ama hala sancı denilemez. O arada ben nişan gelmesi sonrası doğumun ne zaman başlıyacağını bilmediğimden kitapları karıştırıyorum.

Sonuç: Hemen de başlayabilir 24 saat içinde de!

Beklemeye devam...

Saat 7 civarları... Artık ağrılar daha sancı gibi. Evde kimsenin kimseye çaktırmadığı bir telaş havası.

İşte bundan sonrası okuduğum doğum hikayelerinden kendi payıma çıkardıklarımla devam etti.

Kural 1: Mutlaka hastaneye gitmeden önce iyice karnını doyur. Çünkü hastanede doğurana kadar yemek yok. 

Kural 2: Hastaneye gidinceye kadar olabildiğinde hareket et, çömel, kalk. Çünkü hastanede dolaşmana izin vermeyebilirler.

Kural 3: Sıcak suyla olmamak kaydıyla duş al, temizlen, rahatla. Çünkü hastanede elini bile yıkayamaya bilirsin.

Kural 4: Rahatlamanın bir yolunu bul. İster dua et ister yoga yap ister meditasyon. Çünkü uzun bir gün olacak ve buna ihtiyacın var.

Kural 5: Suyun gelmezse ya da kanaman yoksa hastaneye olabildiğince geç git. Çünkü orada işler senin kontrolünden çıkıyor. 

Kural 6: Mutlaka sancı sürelerini ve sıklıklarını not et. Çünkü doktor hastaneye geldiğinde ne durumda olduğunu mutlaka soracak.

Peki kurallardan kaçını uygulayabildim? Çok şanslıydım ki hepsini uygulayabildim.

Sabah 8-9 civarında gerçekten iyi bir kahvaltı yaptım. Bulantılı ve iştahsız bir hamilelik geçirdiğim düşünülürse 9 ay boyunca yaptığım sen sıkı kahvaltıydı denilebilir. Artık kendimi nasıl şartlandırdıysam! 

Ve kahvaltıyı ısrarla ben hazırlamak istedim. Evde bir kurbağa varmış gibi tuhaf çömelişler, eğilip kalkışlarla ve sancı molalarıyla biraz yavaş hazırlanmış olsa da başardım.

Sonrası duş! Gerçekten bunu yapabileceğimi sanmıyordum ve yapabildiğim için hala kendimi şanslı hissediyorum. Saat 11 civarlarında artık sancılar tartışma götürmeksiniz düzenliydi ve gittikçe süreli uzuyor sıklıkları artıyordu.

Ben kendimi dua ile rahatlatanlardanım. Bir odaya geçip kendinle başbaşa kalma, dua etme şansımı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Bir daha uzun süre böyle bir şansım olamayacağımı bildiğimden olsa gerek!

Saat 12.30 civarı artık sancılar her 20 dakikada bir gelir olmaya başlayınca eşim daha fazla dayanamadı: Arayalım artık doktoru!

Arar aramaz hastane yoluna düştük tabi! İlk haber 5 santimetre açıklık. "Kendi başıma 5 santimetre olduğuna göre yolu yarılamışım geriye bir bu kadar daha kalmış çok da zor değilmiş yahu" diye düşündüğümü itiraf ediyorum. Ancak kazın ayağı öyle değilmiş!

İlk 5 santimetre asfalt yolda sürüş gibiyken, ikinci 5'lik mıcırlı yoldan dağa çıkmak gibi. 

Ve artık yatmak zorumdayım! Dolaşmama izin yok.

Seni doğumda en çok ne zorladı diye soranlara hep derim "Sancı çekerken yatmak." Bir daha doğurursam başından bunun pazarlığını yapacağım. Şimdiden demiş olayım!

Saat 14 civarı... Hala açıklık 5 santimetre. Çünkü hareket yok. Sabite bağladık. Sadece sancı...

Saat 15 civarı... Hala açıklık 5 santimetre. Sancı tavan, sürekli dua ve nefes alış verişler hala hareket yasak!

Saat 16.00 civarı... Ebe gelir açıklık hala 5 santimetre! 'Nasıl yani diye' bağırmış olmalıyım ki ebe çözüm sundu 'Neden epidural almıyorsun. Rahatlarsın'.

Bu seçenek bana doğumdan önce sunulmuştu. Ancak bir kaç arkadaşımın epidural alması sonrası sancı hissetmedikleri ve nefeslerini kontrol etmedikleri için bebeklerinin kalp atışlarının düştüğü ve acil sezeryana girmek zorunda kaldıklarını duyduğum için reddetmiştim. 

Ama ebe ısrarcıydı ve nefes alışverişlerini kontrol etmek için yardımcı olabileceğini bu sorunu yaşamayacağımı söyledi. 

Sözkonusu sancılar olunca epidural seçeneği şahane geldi. Tabi bir şartla: Doktor onay verirse!

Neyse ki verdi!

Uyarmalıyım! Ağır sancı altında epidural girişi açılması hiç kolay değil. Eğer bu seçeneğe sıcak bakıyorsanız mutlaka doğum sancılarınız artmadan epidural girişinizi açtırın. 

İyi tarafı epidural için yatağımdan kalkıp hareket ettim. Sancı altında da olma yürümek şahane

Ve geri döndüğümde ne oldu dersiniz?

Yaklaşık 4 saat boyunca açılmayan rahim ağzı iki adım yürüyünce birden 8 santimetre olmuştu. İddialıyım. Hareket beni işim bir daha doğurursam yatmak yok!

Saat 17.20 civarı açıklık 10 santimetre ve doğum başlıyor. Ortada şiddetli sancı yok. Vücudunumun her yerini hareket ettirebiliyorum sadece karnımdaki kasılmaları hafif ağrıyla hissediyorum. 

Yarım saat sonra 17.50'de kızım doğdu, sağlıklı ve iyi olduğunu gördüğüm gibi aklıma plesenta geldi. Yurtdışında uzun yıllar ebelik yapan bir dostum. "Doğum sonrası plesentanın sağlıklı olduğundan emin ol. Eğer hasar varsa anne için tehlikeli sonuçları olabilir" demişti. 

Ben plesentayı görmek isteyince ebe 'deli misin' der gibi baksa da doktorla uzun yolculuğumuz olduğundan ve artık beni tanıdığından o plesentayı görmeden oradan gitmeyeceğimi bildiğinden itirazsız gösterdi.  

Son kontrolleri yaptık ve plesentanın da normal olduğunu teyit edince gönül rahatlığıyla odaya geri döndük. 

Aklımda o ana ilişkin iki şey var. Bir ailemin 'Ne kadar çabuk' döndün der gibi şaşkın bakışları bir de hemşirenin 'Sıcak bir şeyler için. Tatlı bir şeyler yiyin' dediği o an. Hemen bir şeyler yiyebiliyor olmak bence büyük lüks hem de tatlı düşüncesine!

Güzel güzel doğurdum şimdi süslenip odamda tebrikleri kabul edebilirim diye düşünürken işlerin öyle gitmediğini de anladık. Çünkü doğum sonrası kanamalar pek de öyle kolayca süslenmeye imkan tanımıyor. 

Bir de üstüne hemşire gelip: Bebeğin ikinci kontrolü yapılınca evinize gidebilirsiniz demesin mi! 

Meğer her şey normal gidince gece kalmaya gerek olmuyormuş.

Eeee hani süsler, fırfırlı gecelikler, tebrikler!

Geldiğim gibi eşofmanlarımla gece yarısı eve döndüm. 

Ve bugün bu anıların üzerinden tam 6 yıl geçti. Dün gece kızıma bu yaşadıklarımı komik yollu anlatınca kahkalarla güldü.

"Ne komikmiş be anne" dedi.

Ya evlat öyle komik güzel bir gündü işte!

Deniz Temur'u sosyal medya hesaplarından da takip edebilirsiniz.

facebook.com/obenimannem

instagram.com/obenimannem