BIST 9.080
DOLAR 32,41
EURO 35,05
ALTIN 2.328,51

Başbakan haklı; ‘fakülteler açılırken, yeterince düşünülmüyor!’ (1)

Başbakan; önemli bir yaraya parmak bastı…

TÜM ÖĞRETMENLERİN; BU ANLAMLI VE ÖZEL GÜNÜNÜ KUTLUYOR, ÜZERİMDE EMEĞİ OLAN ÖĞRETMENLERİMİZİN  ELLERİNDEN ÖPÜYORUM.

(1)Konservatuarlar Sanatçı Öğretim Elemanlarının (400 kişi) Haziran 2017 teşvik ikramiyeleri, nihayet Başbakanlıkça imzalanarak, 23.11.2017 akşamı Konservatuarlara gönderildi. Hazırlanma-ödeme derken 10 gün daha geçecek ve 6.aya girerken ödenebilecek. Sanatçı Öğretim Elemanları, TİP Sözleşmesi’nin bu maddesinin 2018’de, acilen değiştirilmesini  bekliyor. (TRT gibi)

(2) Yeniçağ’da yer alan habere göre; “Aksaray Üniversitesi’ne 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından gerçekleştirilen ihraçların sonrasında rektör olarak atanan Prof. Dr. Yusuf Şahin’in ve yardımcılarının döner sermayeden sağlanan ödeneklerinin kurul kararıyla rekor şekilde artırıldığı ortaya çıktı. Mühendislik Fakültesi ve Eğitim Fakültesi döner sermayelerine yönelik düzenlemelerin yapıldığı Şubat ayındaki toplantıda Aksaray Üniversitesi Yönetim Kurulu Rektör Şahin’in ödeneği yüzde 600, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. M. Bahaddin Varol, Prof. Dr. Ayhan Özçifçi ve Prof. Dr. Hacı Murat Yılmaz’ın ödenekleri yüzde 300 ve Genel Sekreter Bayram Ali Yavaş’ın ödeneği de yüzde 200 artırıldı.”

(3) “(Milliyet)Ayşegül Kahvecioğlu'nun haberine göre Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği mezunu Muhammed Eren İncegöl, 2016’da Danıştay’da dava açarak 19 Eylül 2014’te din öğretmenliğine yapılan öğretmen atamalarının ve bu atamalara dayanak gösterilen ilahiyat fakültesi mezunlarının din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak atanabileceklerine dair işlemin iptalini istedi. Dosyayı inceleyen Danıştay düzenlemenin hem hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu hem de devlete olan güven duygusunu sarsacağını belirterek ilgili atama ve söz konusu düzenlemenin yürütmesini durdurdu. MEB, karara itiraz etti, ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da 9 Ekim 2017’de MEB’in itirazını reddetti. Böylece yürütmeyi durdurma kararı kesinleşirken, Talim terbiye Kurulu (TTK) ilgili düzenlemede değişikliğe gitmek durumunda kaldı. Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğine atanabilecekler listesinden ilahiyat mezunları çıkarıldı. Artık ilahiyat mezunları din kültürü öğretmenliğine atanamayacak; yalnızca imam hatip okullarında meslek derslerinin öğretmeni olabilecek.”

Başbakan B.Yıldırım (Milliyet) Abbas Güçlü’ye verdiği demeçte şöyle demiş; “Üniversitesiz ilimiz kalmadı. Ama fakülteler açılırken, sanki üzerinde yeterince düşünülmemiş. Her yıl 100 bin öğretmen mezun oluyor. Devlet olarak ne onlara, ne diğer üniversite mezunlarının hepsine iş bulmamız mümkün değil.  Dünyanın hiçbir yerinde de her üniversite mezununa devlet iş vermiyor. Peki, işsiz mi kalsınlar? Hayır! Daha iyi planlama yapmalıyız, meslek yelpazesini genişletmeliyiz ki bir yandan istihdam fazlası varken, öte yandan kalifiye elaman eksikliği yaşanmasın!Üniversite kontenjanlarının boş kalması kabul edilemez. Üniversitelerin görevi, gençlerimize istedikleri alanlarda eğitim olanağı sunmaktır. İşini severek yapan daha istekli, daha başarılı olur. Üniversiteler sadece meslek değil, her alanda donanım da sağlamalı, vizyon da vermeli girişimci de yetiştirmeli ki gençler, sadece devletten iş bekler hale gelmesin...”

Aklın yolu bir…Önemli bir konuya değinmiş.İnşallah, akademik alanda  uyanmaya vesile olur. AK Parti; hem hükümet, hem muhalefet etmeye devam ediyor.

Biz konuyu açarak, Başbakanımıza  destek vermek istiyoruz.

Eğitimle ilgili yazılarımda belirttiğim üzere, gereksiz yere; Fakülte/Yüksekokul/Konservatuar/Araştırma Merkezi açılmasını yanlış buluyoruz.

Son yapılan açıklamalarda; 100 İlahiyat Fakültesi, 54 Hukuk Fakültesi, 45 Devlet Konservatuarı v.b. olduğu anlaşıldı. Üniversite sayımız ise, yanlış hatırlamıyorsam  193 oldu.

O kadar çok İşletme Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, İlahiyat Fakültesi  v.b. var ki…

Çoğalma, ülkemizde sağlıklı olmuyor. Çoğalma, dejenerasyonun kapısı olarak görülüyor. İlk önce 5 büyük ilde kurulması öngörülen AGSL’nin bugünkü sayısı 55 ve kaliteden büyük düşüş var. İstanbul AGSL’den mezun ile Malatya AGSL’den mezun arasında uçurum var…

Üniversite; kalite, etiklik, üretim, proje demektir. Üniversitelerde bu uçurumlar olmamalı desekte, maalesef  gelinen nokta iç açıcı değil…

YÖK kurulduğundan beri, sürekli karar değiştiren bir anlayışta oldu. Yönetimler değişti, bazı uygulamalar kalktı... Zannediyorum, değişiklikleri takip eden, bilen idarecilerde –genel sekreterler- azaldı. Çünkü; üniversitede  daha önce yönetimde bulunmamış, yönetim kurullarında görev almamış kişiler idareci olarak atanıyor ve sorun orada başlıyor… Son yıllarda sorunları çözmek için Yeni YÖK’ün gayretleri olumlu bulunuyor. YÖK, açıkladığı gibi, Y.Doç.liği de çözerse, yabancı dil mağduru  binlerce akademisyen hakkına kavuşmuş olacak.

YÖK’un aldığı kararları kim yürütecek, elbette; rektör, dekan, müdür…Peki, bu kararları bilmezlerse ve genel sekreter de bilmezse ya da bildiği halde uyarmazsa, uygulamadaki yanlışın sorumlusu kim olacak? Çünkü, bazı rektörler/dekanlar/müdürler;  barut gibi, yanlarına/odalarına yaklaşılmıyor?

Son günlerde ilanlarda bile, şahsa ait şartların verildiği görülüyor, da ne oluyor?..Kime soruşturma açılıyor? Üniversite etik kurullarının verdiği kararları rektörler uyguluyor mu? Aldığımız bilgi; onun kaşı, bunun gözü, bir daha yapmaz v.b. sebeplerle af etmek şeklinde. Oysa, geçtiğimiz yıl, şikayetler artınca YÖK Başkanı Prof. Dr. M.Yekta SARAÇ imzalı olarak devlet üniversitelerine gönderilen  bir yazıda; “öğretim üyesi kadro ilanlarında bilimsel, objektif ve denetlenebilir nitelikte olmayan kişiye özgü, adayı tanımlayan şartlara yer verilmemesi yönünde titizlik gösterilmesi” istenilmişti.

Eeee, niye uygulanmıyor…Uygulamayanlara yaptırımı var mı? Maalesef!...

Görmezler, duymazlar deniyorsa;  ‘kul hakkı’ ne olacak?

İlgili madde: “Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav İle Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik” in genel şartlar başlıklı 6.cı maddesinin 5.ci fıkrasında, “Yükseköğretim kurumları, bu Yönetmeliğe tabi öğretim elemanı kadro ilanlarında lisans veya lisansüstü mezuniyet alanları ile ilan edilen alana ait bilimsel, nesnel ve denetlenebilir koşullar dışında adayı tanımlayan özel şartlar koyamazlar.”

Demek ki, üniversite açmak ve rektör atamakla iş olmuyor. Vizyonsuz ve yöreyi tanımayan rektörle ve dekanla bir adım ileri gidilmiyor!... O zaman, yapılacak iş; gecesini gündüzüne katacak, yöre insanı ile görüşüp onların üniversiteden, fakülteden ne beklediğini araştıracak, sosyolojik bakabilecek kişiler/idareciler lazım…Zor mu, çok kolay…Yeter ki, rektör; yardımcıları ve  dekan/müdür için, dekan; dekan yardımcıları ve bölüm başkanları  için; benden olsun, benim görüşlerime ters düşmesin, benim dediğimi onaylasın, sessiz olsun v.b. diye düşünmez ise!...İşte bu konuda YÖK’e önemli bir sorumluluk yükleniyor…

Sonra, birlikte hangi fakülteyi açarsak, yöreye hizmet etmiş oluruz? sorusundan başlayıp, yapılanmak!.. Ama, öyle olmuyor. TBMM’de MV leri, kimseye danışmadan, illerinde/ilçelerinde  bir üniversite/fakülte kurulması için önerge veriyorlar…Önerge; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda görüşülüyor ve MV kendi aralarında paslaşıyorlar..TBMM’de onaylanınca da seçmene gidip “ben kurdurdum” diyorlar… Peki, kurulan fakültelerin  yöreye yararı var mı? İhtiyaç olan  fakülteler yazılmış mı? “Geç bunları dostum, kurdurdum ya daha ne istiyorsun!.” anlayışı… TBMM’den yasa çıkınca, YÖK’ün eli kolu da bağlanmış oluyor...Şu anda 193 üniversite vardır ve TBMM ilgili komisyonunda 10 yeni üniversite teklifi görüşülmeyi beklemektedir.

Örnek 1; Tokat Gaziosman Paşa Üniversitesi.

GSF Müzik Bölümü var. Vizyon ve misyon, yine doğru yazılmamış. https://www.internethaber.com/konservatuarlarda-misyon-vizyon-meselesi-7-1227581y.htm

Şu satırdan bati müziği eğitimi vereceği anlaşılıyor; “Müzik bilimleri ASD'de genel olarak; Gitar, Viyola, Keman, Şan, Flüt, Klarnet, Piyano, Viyolonsel, Orkestra, Oda Müziği, Kontrabas, Müzik Teorisi alanlarında eğitim verilmektedir.”

Yer, muhazakar ve milli folklor çalışmaları  ve  tarihi ve kültürel yapıları ile öne çıkmış Tokat..

Yeni kurulan Devlet Konservatuarı’nda ise Türk müziği eğitimi yapılıyor. Yani, iki kurum arasında, bizim yıllarca karşı çıktığımız bir yapılanma mevcut. Bu doğru değil.

Üniversite ilk kurulduğunda birinci/önde olan Ziraat Fakültesi, çok güzel bir araziye sahip olmasına rağmen, önde olma özelliğini yitirmiş gözüküyor. Zaten; Tokat’ta tarım arazileri, betonlaşmanın etkisine girmiş ve birçok arazide siteler yükselmiş. Fakültenin ya da üniversitenin görüşleri duyulamaz olmuş. Oysa, tarım/ziraat şehri Tokat’ta, bu  fakülte daima önde olmalı,  çiftçiyi bilinçlendirmelidir.

Tarihi evleri ile meşhur Tokat’ta, üniversitede hala, bir Mimari Restorasyon Fakültesi/Bölümü açılamadı.

Sonuç; Başbakanımız, bilinen ve  dillendirilemeyen bir soruna el atmış ve doğru söylemiştir. Üniversitelerden YÖK sorumludur. O halde; MV, önce YÖK ile görüşüp, açılacak fakülteleri belirlemelidir. Ya da, YÖK; yörelerde açılması gerekli, ihtiyaç olan/önerilen  fakülteleri belirlemeli, bunun dışındakilere izin vermemelidir. Yoksa, ilerlemek mümkün olamıyor!..

Söyleşi; 04 Aralık 2017, saat 12.30, İTÜ TMDK, Maçka BİSED Salonu’nda, şahsımın moderatörlüğünde  güzel bir söyleşi var. Konuğum; müzik tarihçisi ve yazar Murat MERİÇ, Konu: “Türk Müziği Etkileriyle Pop Müziğinin Gelişimi” İlgili dostlarımızı aramızda görmek isteriz. (Seminer 60’dır.)

 
GÜNÜN TÜRKÜSÜ,  Se Bıra’dan (Geçen yazımda bahsettiğim  Kalbimdeki  Deniz’deki  fon müziği)
Bana ne bahardan yazdan bana ne borandan kardan
Aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor

Azrailin gelir kendi ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi yolun sonu görünüyor

Geçtim dünya üzerinden ömür bir nefes derinden
Bak feleğin çemberinden yolun sonu görünüyor

Azrailin gelir kendi ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi yolun sonu görünüyor