BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 34,92
ALTIN 2.422,33

Bakanlık onaylı vatandaş soygunu!

Geçen yazımda, Yavuz Bahadıroğlu'nun yazdığı, Muhteşem Süleyman ve Hürrem Sultan kitabından bir hikaye alıntılamıştım hatırlarsanız.

Geçen yazımda, Yavuz Bahadıroğlu'nun yazdığı, Muhteşem Süleyman ve Hürrem Sultan kitabından bir hikaye alıntılamıştım hatırlarsanız.

Bugün yine aynı yazarın aynı kitabından bir başka hikaye anlatacağım çünkü değineceğim konu için arasam da bulamayacağım bir örnek...

Efendim günün birinde Muhteşem Süleyman'ın sarayına bir yaşlı kadın hışımla girer. Çığlık çığlığa, "Padişahla görüşmek istiyorum" diye bağırır. Karşısına kim çıkarsa çıksın ikna edemez.

"Padişahla görüşmeden şurdan şuraya gitmem!"
diye diretir.

İnat mı inat!

Sarayı inleten çığlıklar sonunda Sultan Süleyman'ın kulağını da tırmalamaya başlar. "Getirin şu kadını huzura" diye buyurur.

Kadın içeri girer girmez ürkütücü bir yüz ifadesiyle, "Padişahım benim evimi soydular. Neyim var neyim yok götürdüler" der.

"De bakalım ne zaman oldu bu olay?" diye sorar padişah. Kadın, gecenin güne devredildiği saatlerde olduğunu söyleyince Sultan Süleyman, "Hiç mi bir patırtı, gürültü duymadın" diye tekrar sorar.

"Hayır" cevabı alınca hiddetlenme sırası ondadır.

"Bu nasıl bir uykudur kadın. Evini yüklenip götürürler de farkına varmazsın" diye kükrer..

Kadının cevabı tokat niteliğindedir:

"Bağışlayın padişahım.. Sizin imparatorluğunuzun malımızı, mülkümüzü, canımızı, korumak için uyanık kaldığından o kadar emindik ki derin uykulara dalmışız!" der ve arkasını döner gözden kaybolur.

Sultan Süleyman, kadın gittikten sonra acı içinde şu fermanı buyuracaktır:

"Bize yerimizi ve haddimizi iyi bildirdi. Derhal zarar ziyanını karşılayın"

Konuya girmeden önce şunu net bir ifadeyle belirteyim. Niyetim kimseyi kimseye vurdurtmak değil. Bu ülkenin bir kurumuna karşı insanları galeyana getirmek hiç değil.

Yeltendiğim şeyin sonunda boşa kürek çektiğimi göreceğim de ihtimal dahilindedir.. Ama en azından bir hileye, bir soyguna dikkat çekeyim, o bile bana yeter.

Devletin kendi yaptığı aykırılıkların adına "Hukuk", bireylerin yaptığı aykırılıkların adına "Suç" dediği bir ortamda dediklerim ne kadar dikkate alınır bilmiyorum.

Ben en azından içimi rahatlatayım..

Şimdi izin verirseniz bir soru soracağım!

Sizce bir bakanlığın görevi piyasaya sürülen zararlı ürünleri tespit edip toplatmak mıdır? Yoksa o ürün piyasaya çıkmadan, vatandaşa madden ve mânen zarar ziyan vermeden el koyup yasaklamak mıdır?

İkinci şıkkı tercih ediyorsanız, o zaman bu yazıyı yazarak doğru yoldayım demektir..

O zaman gelin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nı mercek altına alalım ve bu bakanlık gerçekten ne işe yarar şöyle bir tartışalım..

Ben bu bakanlığı, tarım ve köylerle ilgili işleri yasalarla düzenleyen, tarımı geliştirmeyi, çiftçiyi desteklemeyi amaçlayan, gıda terörüne önlem alan bir bakanlık olarak biliyorum.

Hak adına haksızlık etmemek için çıkıyorum vicdan terazisine, yokluyorum yüreğimi ama yok..

Sızı falan yok!

Bulamıyorum!

Bu bakanlığın, tarımla, çiftçilikle, hayvancılıkla, köylerle ya da gıdayla ilgili şöyle okkalı, şöyle elle tutulur bir icraatına rastlayamıyorum.

Peki ne yapıyor bu bakanlık?

Kusura bakmayın ama ben son dönemlerde penis büyütücü, meme küçültücü, popo ovalleştirici, kilo verdirici, sigara bıraktırıcı hangi ilaca rastlasam, hepsinin üzerinde bu bakanlığın mührünü var!

Sağa bakıyorum, 73 milyona, sağlığa zararlı gıdalar yediren şirketlere, "ticari sır" bahanesiyle izin veren bir kurum görüyorum..

Sola bakıyorum, gücü sadece küçük firmalara yeten, Ankara'da sadece masa başından denetim yapan bakanlık görüyorum..

Şimdi şöyle biraz geriye gidelim...

Memlekette bir dönem, "Altın Çilek" diye zayıflatan (!) bir ürün piyasaya çıktı hatırlıyor musunuz? Aylarca televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda bu ilacın reklamı yapıldı. Hatta işi o kadar azıttılar ki, "Başbakan bile bu ilaçla kilo veriyor" dediler.

Şimdi o ilaç nerede?

Yasaklar listesinde!..

Peki neden?

Çünkü zayıflatıcı hiç bir etkisi yok.. Yok ama Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ilacın üstüne hars diye mührü basmış.

Başbakan bile çıkıp da, "Yahu arkadaş. Ben bu ilacı kullanmıyorum. Kimdir bu beni konu mankeni gibi kullanarak milletimin cebindeki parayı çalan" diye araştırma, bir hesap sorma yoluna gitmemiş..

Ne zaman ki ilacı satan kimliği gizli vatandaş aksırıncaya, tıksırıncaya kadar halkın parasını yemiş ve kodaman olmuş. O zaman Sağlık Bakanlığı lütfedip ortaya çıkmış ve "Bu ilaç yasak" demiş..

Hayatın anlamını penisten ve memeden ibaret gören zavallı beyin sahiplerinin aylarca söğüşlenmesine göz yumulmuş, yine Sağlık Bakanlığı sonradan bir zahmet ortaya çıkıp, "Bu da yasak çünkü bir etkisi yok" demiş..

Sigara bıraktırma hapıyla vatandaşı aylarca adeta uyku hapı verircesine deşen para tapıcılarına göz yumulmuş..

Kilo vermek isteyenler, "Bu hapı al. Yanında taşıdığın andan itibaren kilolar pır pır pır uçup gidiyor. O derece!" diyenlerin dalaverelerine de aynı ölçüde rıza gösterilmiş..

Sahte bal, sahte yağ, sahte zeytin, organik terör olayına hiç girmeyeyim..

Şimdi bu ilaçların tamamı yasak..

Kimse de çıkıp, "Yahu biz Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın mührüne güvenerek bu ilaçları veya gıdaları kullandık. O zaman biz devlet eliyle soyulduk" demiyor, diyemiyor.

Hukuki yoldan hesap soran kimse yok!

"Yok abi ya. İlacı bazı günler aksattım ya, penis ondan uzamadı. Hata benim, ilacın hatası değil" diyen erkekler cirit attıkça...

"Ay kız benim memelerim çok elverişli değildi. Rendelesen küçülmez ayol! Karpuz kadar şekerim bunlar anca bıçakla küçültülür" diyen kadınlar var oldukça...

Şöyle sarayı padişahın başına geçirmeye giden yaşlı nineden ders alacak bir kaç yürekli insan çıkmadıkça..

Siz, devrin Sultan Süleyman'ı olarak adlandırılan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Vatandaşlarımın zarar ziyanını karşılayın" diyeceğine inanıyor musunuz?

Şayet inanıyorsanız, beyin geliştirici ilaçlar piyasaya çıktı çıkıyor..

Koşun! Bitmeden yetişin!

Bol suyla kullanmanız tavsiyemdir!