Eski AK Parti'li bombaladı: Başbakan örgüte yataklıktan...
Abone olEski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay İnternethaber'e konuştu.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
17 Aralık Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk
operasyonu'ndan sonra AK Parti'den istifa eden eski Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay İnternethaber'e
konuştu.
Türkiye'nin nasıl bir Cumhurbaşkanı seçmesi gerektiğini
söyleyen ve seçilecek Cumhurbaşkanı'nda olması gereken özellikleri
tarif eden Günay, Başbakan Erdoğan'ın Türk geleneğinin ve
Anayasanın Cumhurbaşkanı tanımına uymadığını söyledi.
Kendisine adaylık teklifi gelmesi halinde bundan gurur
duyacağını ve değerlendireceğini söyleyen Günay, muhalefetin güçlü
bir aday bulacağına inandığını, bulamazlarsa çekilen demokrasi
çilesinin boşa gideceğini söyledi.
Seçim sonuçlarını değerlendiren Günay, Türkiyede halkın yeni bir
siyasi oluşuma sıcak baktığının altını çizdi, yeni bir siyasi
hareketin en fazla 3 yıl içerisinde ortaya çıkacağını söyleyen
Günay AK Parti'nin kendisinden sonra çok değiştiğini savundu.
Gülen hakkında açılan soruşturmayı komik bulduğunu da belirten
Günay, böyle bir soruşturmanın Başbakan ve partinin bazı ileri
gelenlerinin de başını ağrıtacağını belirtti.
İşte o röportaj...
Siyaset gündemi Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlendi, nasıl
bir Cumhurbaşkanı seçmeli Türkiye?
ANAYASAMIZ TARİF EDİYOR
"Türkiye'nin bir geleneği var bir de Anayasa'nın yapmış olduğu
tanım var. Anayasa'nın yapmış olduğu tanım, vermiş olduğu görev ve
yetkiler ve Türkiye'nin demokratik geleneklerinin gelişmesi
doğrultusunda yapılacak olan sentez nasıl bir Cumhurbaşkanı
seçmemiz gerektiğini bize işaret ediyor. Cumhurbaşkanı bizim
Anayasamıza göre devletin başıdır ve milletin birliğini temsil
eder. Anaysa'da tarif edilmiş organların da uyum içinde çalışmasını
gözetir. Devletin bütün birimlerinin Anaysal çevrede birbirinin
hukukuna saygılı olarak çalışması konumunda, Anaysamızda devlet ve
millet adına bir üst gözeticilik görevi verilmiştir
cumhurbaşkanına."
BU TARİFE BU DÖNEM DAHA ÇOK DİKKAT ETMEMİZ
GEREKİYOR
"Geçmiş dönemlerde, Türkiye tek parti döneminde geldikten sonra çok
partili sisteme geçtiğinde darbeler de yaşadık, Cumhurbaşkanı'nın
taşıması gereken vasıflar konusunda zaman zaman sıkıntılar
yaşadığımız da oldu. Darbenin liderlerinin cumhurbaşkanı olduğu
veya partizan cumhurbaşkanı olduğu dönemler oldu ama her sistem
ileriye doğru gelişmek zorundadır. Bizim de Anayasal sistemimiz
ileriye doğru gelişecekse Anayasanın yaptığı bu tarife bu dönem çok
daha dikkat etmemiz gerekiyor. Demokrasiye inanacak, hukuk devleti
ilkelerine inanacak, hukuk devleti çerçevesinde Türkiye'nin
yönetilmesini gözetecek, toplumun herhangi bir kesimine karşı en
küçük bir ayrımcılık yapmayacak, ayrımcılıklara kararlı biçimde
tavır alabilecek ve hem ülke içinde milletin bütünlüğüne karşı
güven verici olacak hem de ülke dışında yine Türkiye
Cumhuriyeti'nin temsilcisi ve milletin birliğinin temsilcisi
olarak, itibarlı, güven verici bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
olacak."
Başbakan Erdoğan Köşk'ün en güçlü adaylarından biri, bu
tarife uyuyor mu sizce?
KAZARA CUMHURBAŞKANI OLURSA TÜRKİYE İÇİN
BÜYÜK TALİHSİZLİK
"Uymuyor. Eğer 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi olsaydı
Sayın Başbakan için "bu tariflere uyuyor"
diyebilirdik. Ama 2011'den sonra, özellikle 2013 yılından sonraki
performansı milletin birliğini temsil eden bir cumhurbaşkanı
olabileceği ihtimalini çok azalttı. Çok taraflı tavırlar sergiledi,
toplumda bir anlamda, toplumsal bölünmenin, siyasal ve kültürel
bölünmenin simge sözcülerinden birisi haline geldi. Bu açıdan kendi
siyasi geçmişine ve kazanımlarına da bence haksızlık yaptı. Eğer
kazara Cumhurbaşkanı olursa Türkiye'ye karşı da bu bir talihsizlik
olacak gibi gözüküyor."
ERDOĞAN İSMİNİN GETİRECEĞİ SIKINTILAR
DEĞERLENDİRİLİYORDUR
"Ben hala daha iktidar kanadında Cumhurbaşkanı sorununun
çözüldüğünü zannetmiyorum. Tayyip Erdoğan çeşitli kadrolarında ismi
en fazla zikredilen kişidir ama onun adaylığının hem partiye hem
Türkiye'ye getireceği sorunlar, sıkıntılar da bazı aklı başında
insanlar tarafından değerlendirilmektedir. O yüzden bir başka aday
isminin öne çıkması bence her zaman kuvvetli bir olasılıktır."
Abdullah Gül'ü mü kastediyorsunuz?
ERDOĞAN'LA KIYASLANDIĞINDA GÜL'ÜN ÇİZGİSİ
DAHA DEMOKRATİK
"Sayın Gül doğal aday zaten. Görevini son zamanlardaki siyasi taraflılık tartışmaları içinde belki muhalefetin beklediği kararlılıkta yapmadı ama Sayın Erdoğan'la kıyaslandığı zaman demokrasinin gereklerini koruma konusunda daha dikkatli bir çizgide olduğu kabul edilebilir. Geçenlerde yaptığı bir açıklamada da yeni bir senaryo içinde olmadığını, yani Başbakanlık gibi Genel Başkanlık gibi yeniden siyasette bir önemli göreve dönmek gibi bir beklentisi bir arayışı olmadığını ifade etti. Bu sözler bazı arkadaşlar tarafından "ben artık yokum" diye yorumlandı ama ben onu, "Ben Cumhurbaşkanlığı'na devam ediyorum ve bu görevde kalabilirim" diye okudum. Öyle olmasını da Sayın Erdoğan'ın adaylığı kadar kuvvetli bir ihtimal olarak görüyorum."
Başbakan Erdoğan aday olursa muhalefet nasıl bir aday
çıkarmalı karşısına?
CUMHURBAŞKANLIĞI SORUMSUZ BİR
MEVKİİDİR
"Bugün bir gazetede okudum; İktidarın adayının, iktidarın da
yaptıklarından yola çıkarak, bir gelişme, kalınma, ekonomik gelişme
ve vizyonu anlatacağı söyleniyor. Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı
yürütmenin başıdır ama icranın başı değildir, çünkü
Cumhurbaşkanlığı sorumsuz bir mevkiidir. İcranın sorumlusu
Başbakan'dır. Fabrika yapmak, altyapı yapmak, fiziki gelişmeyi
sağlamak, Başbakan'ın ve hükumetin işidir. Cumhurbaşkanı,
demokrasinin kesintiye uğramaksızın işlemesini, herkesin hukuka
güvenmesini, hukuk devletinin Türkiye için vazgeçilmez bir güvence
olarak gelişmesini sürdürmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu, icranın
başı olmaktan çok daha önemli, herkesin yaşama, geleceğe, hayatına
güvenle bakmasını sağlamak açısından çok daha önemli bir grev ve
sorumluluktur."
FARKLI ÇEVRELER TARAFINDAN KABUL
EDİLECEK BİR ADAY
Bence muhalefetin Cumhurbaşkanı'nın bu tarife uyan bir isim olması gerekir. Demokrasi konusundaki inancı, hukuka bağlılığı Türkiye'nin farklı çevreleri tarafından kabul edilmiş olan, göreve gelmesi halinde Türkiye'nin mütedeyyinlerinin de, modernlerinin de, Türkiye'nin katı laiklerinin de, koyu dindarlarının da hukukunu çiğnemeyecek, Türkiye'nin ulusal bütünlük konusunda kaygıları olanların da, kültürel çoğulculuk konusunda haklı arayışı olanların da hukukunu çiğnemeyeği konusunda, herkesin bir ve eşit göreceği, Türkiye'yi bir Avrupa demokrasisi gibi, kimsenin hukukunu çiğnemeden yürütmek konusunda ciddi bir gözlemci, kararlı bir takipçi konusunda güven veren bir isim olması gerekir.
Böyle bir aday bulabilir mi muhalefet?
EĞER BULUNAMAZSA YAZIK ÇEKİLEN DEMOKRASİ
ÇİLESİNE
"Bulunabilir elbette. Koskoca 76 milyonluk türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nde 40 yaşın üzerinde, yüksek öğrenim yapmış insanlar
arasında, biraz siyasette, biraz akademide, biraz kültür
dünyasında, biraz bizim düşünce dünyamızda var olan isimler
arasında, demokrasi konusunda her kesime güven veren, toplumun
farklı çevrelerinin hukukunu koruyacağı konusunda herkese güven
veren, bir, birkaç ve birçok isim bulunabilir. Eğer bulunmazsa,
yazık Türkiye'nin bu düşünce dünyasına, yazık Türkiye'nin 70 yıldan
beri çektiği demokrasi çilesine, yazık 90 yıldan beri uğraştığı
Cumhuriyet mücadelesine. Türkiye, astığı astık, kestiği kestik bir
insanın, böyle bir siyaset sürdürmek kararlılığında olan bir
insanın iradesine teslim olmayacak, herkesin hukukunu koruyacak
olan bir Cumhurbaşkanı adayı ve milletin seçeceği bir Cumhurbaşkanı
bulamayacaksa bütün bu emeğe yazık demektir. Ben bulunabilir
gözüyle bakıyorum."
DOĞRU İSİMLER
BULUNABİLİR
"Son seçimlerde artan seçmen sayısına rağmen, 2,5 milyona yakın 2011'de AK Partiye oy vermiş olan insan bu seçimlerde oy vermedi. Demek burada da farklı arayışlar var. Doğru bir insan çıkması halinde buna bir 500 bin kişi daha eklenebilir, 3 milyon olabilir. Türkiyenin doğusunda ve güneydoğusunda Kürtler, tamamı İmralı'nın kontrolünde veya daha ortaçağ geleneklerinin kontrolünde değil. Bizim demokrat kültür taşlarımız yok mu, elbette var. Alevi yurttaşlarımız için de, modern ve mütedeyyin yurttaşlarımız için de Türkiye bir Avrupa demokrasisi olsun. Türkiye'de Batı'da olduğu gibi kimse kimsenin hukukunu çiğnemesin, kimse kimsenin yaşam tarzını tehdit etmesin, Cumhurbaşkanı Türkiye'nin yaşam tarzının yukarıya çekilmesi konusunda gözeticilik yapsın ve yönlendirici olsun. Bu arayışı sürdürürsek doğru isimler bulunabilir diye düşünüyorum."
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın Anayasa
Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmayı nasıl
buldunuz?
HAŞİM KILIÇ'IN TEPKİSİ GECİKMİŞ BİR
TEPKİYDİ
"Hukuk çevrelerinin Sayın Başbakan'a ve Sayın Başbakan'ın kişiliğinde hükumet çevresine bir teki vereceği uzunca bir süreden beri bekleniyordu. Türkiye'nin siyaset tarihi kadar hukuk tarihini de takip etmiş insanlardan biriyim. Zaman zaman Yargıtay Başkanlarının zaman zaman Anayasa Mahkemesi Başkanlarının böyle çıkışlar yaptığı görülmüştür. Aslında Gezi'den ama esas olarak 17 Aralık'tan bu yana hükumet, hukuka, güvenlik ve adalet çevrelerine çok hunhar davranışlar sergiledi. Bunu hem eylemleriyle hem de söylemleriye toplumu rahatsız edecek biçime dönüştürdü. Hukuk organlarını bu kadar rencide ettiğiniz zaman insanlar sığınacak bir yer bulamazlar. O yüzden hukukun bir cevap vereceği aşikardı. Sözcükler biraz daha itinayla seçilebilirdi ama her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır, ona karışamam. Ama Yargıtay ya da Anayasa Mahkemesi'nden böyle bir tepki geleceğini bekliyordum, bence bu tepki aslında gecikmiş de bir tepki. Türkiye'de 1957-60 arası dönem dışında, Yürütme yargıya hiçbir zaman bu kadar müdahil olmamıştır.
Haşim Kılıç'ın adı da muhalefetin Cumhurbaşkanı adayları
arasında geçiyor, sizce Haşim Kılıç sizin saydığınız özelliklerde
bir Cumhurbaşkanı adayı olur ve her kesimden oy alabilir mi?
BEN CİDDİYE ALIRIM
"Sayın Kılıç, Anayasa Mahkemesi'nde uzun zamandır görev yapan değerli bir Anayasa Mahkemesi üyesi. Son yaptığı çıkışlarla hukuk devleti konusunda duyarlılığını ortaya sürdü. İsmi tabii ki ciddiye alınabilecek olan bir arkadaşımızdır. Ama Türkiye'de çok farklı toplum kesimleri ve çok farklı hassasiyetler var. Bütün hassasiyetleri bir potada buluşturmak hususunda ihtiyaca ne ölçüde cevap verebilir, ismi ciddiyetle gündeme gelirse bunu hep birlikte oturup düşünürüz. İsminin telaffuz edilmesini ben ciddiye alırım."
Sizin de muhalefetin adayları arasında adınızın geçtiği
haberler okuduk, siz böyle bir adaylık söz konusu olursa buna sıcak
bakar mısınız, ikincisi de her kesimden oy alabileceğinize inanıyor
musunuz?
CİDDİ BİR GELİŞME OLURSA OTURUR
DÜŞÜNÜRÜM
"Benim ismimi telaffuz eden sıradan yurttaşlar var, bazı köşe yazarları oldu, onlara çok teşekkür ederim. Politikada belli bir kıdeme gelmiş olan bir insanın isminin Cumhurbaşlanlığı için düşünülmesi başlı başına bir onurdur. Bana bu onuru veren arkadaşlara çok teşekkür ederim. Ama bu benim veya benim arkadaş çevremin bireysel kararı ile olmaz, iki büyük parti ve hatta üçüncü parti içinden de bir destek bulması, onun dışında AK Parti içinden hiç olmazsa bir miktar oy alabileceği umudu olması lazım ortaya sürülen ismin. Bu konuda ciddi bir gelişme olursa ben de oturur değerlendiririm. Ama şu anda "ben şunu yaparım" demek bana da ismi geçen hiç kimseye de yakışmaz."
Siz AK Parti'den istifa ettikten sonra "Yani bir parti
kuracak mısınız" sorusuna " Seçim sonuçları toplumun bir alternatif
arayıp aramadığını gösterecek" demiştiniz. Seçim sonuçlarına
bakarsak, toplum AK Parti'ye alternatif istemiyor mu?
BENCE TOPLUM SİYASİ PARTİ
ARAYIŞINDA
"Bence seçim sonuçlarına bakarsak toplum alternatif bir partiye
sıcak baktı. Benim söylediğim şuydu; İktidar Partisi'nde bir
sarsıntı olur ama muhalefet partileri umut verici bir gelişme
sağlayamazlarsa toplum bir arayış içinde demektir. Tam dediğim
çıktı, iktidar partisi artan seçmen sayısına karşın, devletin bütün
imkanlarını en aşırı biçimde kullanmasına karşın 2,5 milyona yakın
oy kaybetti. Bu oy sayısı bir siyasi hareket için çok önemli bir
oy. Muhalafette de MHP 2011'de çok yol kazasına uğramıştı, bir
miktar oyunu geriye aldı, CHP bazı önemli siyasi açılım hamleleri
de yapmasına rağmen bu gelişmeyi oy oranına yansıtamadı. BDP de
yerinde saydı. İnsanlar, iktidardan vazgeçmeleri halinde nereye
gidecekleri konusunda bir kafa karışıklığı yaşadılar. Türkiye'de
Adalet ve Kalkınma Partisi siyasetin tıkandığı bir noktada ortaya
çıktı ve birçok parti barajın altında kalıken yüzde 35'le meclise
geldi ve onu 45'lere sabitlemeye çalıştı."
ENİNDE SONUNDA YENİ BİR SİYASİ HAREKET
ÇIKACAK
"Şimdi de öteki siyasi partilerin toplumu yeteri kadar okuyamadıkları gibi bir tablo var. Evet, AKP bir miktar oy kabetti ama öteki partiler için de daha vahim bir durum var. BDP sacede bir bölgede var, MHP biraz toplumsal tabanını genişletmekle beraber orta Anadolu'nun biraz güneyinde var, CHP daha çok batıda var. Türkiye'de 3 muhalefet partisinin üçü de Türkiye sathında makul bir yaygınlık kazanmış değiller. Bu, Türkiye'nin yeni bir siyasi harekete ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Bu siyasi hareketi kim kurar, bu zamanlama meselesidir. Türkiye'de siyaset çok zor bir iş, çok pahalı ve riskli bir iş haline geldi. Devlet maniplasyonlarına göğüs gerçeyi gerektiren bir iş haline geldi. O yüzden bir siyasi hareketi ortaya çıkarmak 10 yıl önceye göre daha zor ama ben eninde sonunda yeni bir siyasi hareketin ortaya çıkacağına inanıyorum."
İçinde olacak mısınız o hareketin?
BİR VADEDE ORTAYA ÇIKACAK, 3 YILI
GEÇMEZ
"Kişisel olarak bakmıyorum meseleye. Türkiye'yi iyi okuyan, Türkiye'yi barıştıran, Türkiye'yi hem ileriye doğru götüren hem de gelenkelrinden kopmayan bir siyasi hareket olmalı. AK Parti çıkışta böyle bir hareketti. Ama şimdi, gelenekler bağını önemli ölçüde koruyan bir parti olarak gözükse de ileriye doğru giden bir parti olarak gözükmüyor. Türkiye tarihi boyunca kendisini ileriye götüren hareketlere destek verdi. Şimdi, kendisini ileriye götürecek umudu yarayan yeni bir siyasi harekete ihtiyaç var. Bir vadede bu hareket ortaya çıkacak, bu vade 3 yılı geçmez."
Peki seçim sonuçlarına dönersek, CHP en büyük hatayı
nerede yaptı. Cemaatle işbirliği yamış olması hata mıydı, ya da
böyle bir işbirliği var mı?
CEMAATLE BÜTÜN PARTİLER İŞBİRLİĞİ
YAPTI
"Cemaatle bütün partile işbirliği yaptı bu seçimde. Cemaat daha
önce AK Parti'nin içinde kendine geniş bir alan bulan inanç kesimi.
Ve bu seçimde Başbakan tarafından çok ağır suçlamalarla karşı
karşıya gelince bazı yerlerde iktidar karşısındaki en güçlü partiye
oy kaydırdılar. Cemaat CHP ile işbirliği yapmadı, cemaat güçlü
gördüğü yerde MHP'ye veya CHP'ye oy verdi. Çünkü, örselenmiş,
haksızlığa uğramış, vefasızlığa uğramış bir kitle olarak hissetti
kendisini. CHP, başka bir kitlenin kendisine oy vermesini nasıl
reddedebilir, MHP reddetti mi, BDP veya Demokrat Parti bunu
reddetti mi, hiç kimse etmedi. CHP cemaat ile işbirliği yaptı, o
yüzden seçimlerde başarız oldu edebiyatı iktidarın ekmeğine yağ
sürer ve Türkiye'yi okumaktan son derece uzak, çok dar bakışlı eski
bir kafadır."
CHP'NİN OYLARINI AŞAĞI ÇEKEN
SEBEP...
CHP'nin oylarını aşağıya çeken, geçmişte ciddi bir tabanı olan
doğu ve güneydoğuyu tamamen terk etmiş olmasıdır. İstanbul'da,
Ankara'da ve İzmir'de 40'larda sonuçlar elde etti. Bu sonuçlar,
Ankara ve İstanbul'u kazanmasa bile önemli sonuçlar ama
Diyarbakır'da 1, Kaseri'de 0, Malatya'da 1, Van'da 0. Bu sonuçlar
genel oylarını aşağı çekti. Oralarda makul bir sonuç yakalasa
yüzdesi 30'ların üstüne çıkardı."
CHP MAĞDUR KESİMDEN NEDEN OY
ALAMADIĞINI DÜŞÜNMELİ
"CHP'nin oturup, sol ve emek iddialı, ezilenlerden yana
iddiasında olan bir parti olarak Türkiye'nin bu mağdur ve mazlum
kitlelerinde neden olmadığı konusunda düşünmesi lazım. Çankaya'da,
Karşıyaka'da, Beşiktaş'ta oylarının artıp artmadığı ile meşgul
olmamalı, Türkiye'nin Güneydoğu'sunda ve Doğusunda neden olmadığını
çalışmalı. Oy aldığı şehirlerin varlıklı kesimlerinde oy oranının
neden daha fazla olduğunu, yoksul kesimlerinde neden daha az
olduğunu düşünmeli. Bu bir sosyal demokrat parti olma özelliğinin
gözden kaçırıldığı seçkinci bir kültürel kamplaşmanın tarafı
olunduğu değerlendirmesine götürüyor bizi. CHP'nin bunu çok ciddi
okuması lazım."
MHP'NİN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞINI YENİDEN
GÖZDEN GEÇİRMESİ GEREKİYOR
"MHP'nin de milliyetçilik söylemini yeniden gözden geçirmesi
gerekiyor. Dil ve milliyet insanların doğuştan edindikleri
özelliklerdir, bu toplumla sizin aranızda bi aidiyet bağıdır ama
siyasetinizi bunun üzerine kurarsanız farklı kesimleri
kaybedersiniz. MHP'nin bu çağdaki milliyetçilik anlayışını yeniden
okuması ve tarif etmesi gerekiyor. Eğer bunu yaparlarsa, belki yeni
bir siyasi harekete ihtiyaç kalmaz. Ama bunu yapmazlarsa bu
haritayı, Türkiye'nin duygu haritasını doğru okuyan yeni bir siyasi
hareket çıkar."
İstifanızdan sonra yaptığınız bir açıklamada "AK Parti'ye
katıldığım için pişman değilim" demiştiniz. Peki 2007 yılında
CHP'yi biraz dışardan izleseydim, içerideki gelişmeleri takip
etseydim" dediğini olmuyor mu? Belki de her şey farklı olurdu o
zaman?
BENİM CHP'DE SİYASET YAPMA ŞANSIM
KALMAMIŞTI
"Ben Deniz Baykal tarafından CHP'den ihraç edilmiştim. Yerel seçimlerde Ordu seçimlerini benim getirdiğim adayı vetoyu ettiler o aday da gidip DSP'den kazandı, onun faturasını bana çıkardılar. Beni veto ettiler. Bu seçimlerde Deniz Baykal Antalya'da CHP'nin adayının lehine çalışmadı, aleyhine çalıştı demiyorum ama lehine çalışmadı. Genel Başkan Antalya'dayken o Aydın'da deve güreşi seyrediyordu. Ben işlemediğim bir suçun karşılığı olarak partiden ihraç edildim, partiye Genel Başkanlık yapmış bir arkadaş kendi ilinde aday beğnemediği için gereken gayreti göstermedi. Benim CHP'de siyaset yapma şansım kalmamıştı. Ben, 2002 kurultayında 400 oy aldım, 400 oydan bir tek kişi Genel Merkez tarafından değerlendirilmedi. Bana oy veren herkes cezalandırıldı CHP'de. Ben 2004 ile 2007 arasında bağımsızdım. 27 Nisan muhtırası gelince yeni bir siyasi hareket yerine AK Parti'de demokrasiyi savunmak bana ve arkadaşlarıma doğru geldi ve biz bir grup arkadaş AK Parti'ye katıldık."
BEN AYRILDIKTAN SONRA AK PARTİ TANINMAZ
HALE GELDİ
"Benim katıldığım AK Parti 2008'de 1 Mayıs'ı Emek ve Dayanışma Günü
ilan etti, 2009'da mecliste AK Parti çoğunluğu 1 Mayıs'ı Emek ve
Dayanışma Bayramı ilan etti ve resmi bayram ilan etti. Benim
katıldığım ve içinde çalıştığım AK Parti Avrupa Birliği
doğrultusunda Türkiye'nin demokrasisini geliştirmeye çalışan bir
partiydi. Ben ayrıldıktan sonra tanınmaz bir hale geldi zaman zaman
orada sigorta ben miydim diye de düşündüğüm oluyor (Gülüyor) Emek
karşıtı, toplumsal gösterilerin karşıtı, 1 Mayıs'ın karşıtı,
düşünce ve inanç özgürlüğünün karşıtı bir parti haline geldi.
Sadece Kürt meselesinde ne olduğu bilinmeyen bir çözüm süreci
götürülüyor. Onun da altını hiç kimse bilmiyor. Ben çözümden yana
olan biri olarak söylüyorum. Bunun dışında demokrasi adına hiçbir
iddiası kalmadı."
SADECE İSİM BENZERLİĞİ
VAR
"Bugünkü AK Parti ile 2007 ve 2010 yılındaki AK Parti arasında sadece isim benzerliği var. Ben orada, Türkiye'nin en güzel müzesini ve kültür merkezlerini yaptım. 4000 tane çalıntı eseri ülkeme kazandırdım, çok şerefli güzel işler yaptım, yaptığım işlerle övünç duyuyorum ve hayatımın sonuna kadar da onları anlatacağım ama ondan sonraki sürece bakıyorum, gerçekten tanımadığım bir yer. Şu andaki Sayın Erdoğan'ı ben tanımıyorum, şu andaki AK Parti'nin 1 Mayıs'ta yapılmasın diye kıyametler koparan ve yolsuzlukları 3 aydan beri örtbas etmek için her türlü hukuk ve güvenlik operasyonunu yöneten bu kitlesini ben tanımıyorum."
Fethullah Gülen hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
bir soruşturma başlattı, nasıl değerlendiriyorsunuz?
KRALDAN FAZLA KRALCILIK VAR, SOMUT BİR TEK
DELİL YOK
"Ben Sayın Gülen hakkında başlatılan soruçturmayı duyduğumda çok
şaşırdım ve biraz da gülümseyerek karşıladım. Kraldan fazla
kralcılık gibi bir gayret. Çünkü 3 aydan bu yana bir paralel yapı
iddiası var ama ortaya konmuş bir tek somut olay yok. Ben
hukukçuyum, suç teşkil eden bir tek somut olay söylenmiş değil.
İktidarın karşısında olduğu varsayılan birtakım bürokratlardan söz
ediliyor. Bürokratların iktidarın görüşlerini aynen belirlemek gibi
bir zorunluluğu yok. Herkesin bu ülkede siyasi kanaat sahibi olma
hakkı var. Bizimle ilgili farklı siyasal kanaati var diye hiçbir
çevre suçlanamaz, şu andaki suçlama da bana bu kadar soyut
gözüküyor."
SORUŞTURMA AÇILIRSA BAŞBAKAN DA ÖRGÜTE
YATAKLIKTAN SORUŞTURMA KAPSAMINA GİRER
İkincisi, bu kraldan fazla kralcılar, keskin sirkenin küpüne zarar
verdiği gibi kabına zarar veriyor. Böyle bir soruşturma açılırsa
yarın Sayın Başbakan ve hükumet üyeleri de bir biçimde bu
soruşturmanın kapsamı içine girerler. Daha 3 ay kadar önce
"ne istediler ki vermedik" cümlesini Başbakan ve
hükumet yetkilileri söyledi. Suç örgütü olduğu varsayılan bir ekibe
siz 10 yıldan bu yana her istediğini vermişseniz suç örgütüne
yardım ve yataklık etmişsiniz demektir. Bu soruşturma bumerang gibi
döner ve bu soruşturmayı tahrik edenleri çarpar. Çok gayrıciddi.
Ama böyle kraldan fazla kralcı, güvenlik veya hukuk adamları çıkıp
kabına zarar verebiliyor.
Başbakan'ın Alman Cumhurbaşkanı'na söylediği sözleri
nasıl değerlndiriyorsunuz?
DURUM VAHİM AMA CİDDİ
DEĞİL
"Dünya kamuoyunu ve yabancı basını takip edenler zaten Türkiye'nin son 1 yıldır, özellikle de son 3-4 aydır ne kadar eski imajından olumsuz biçimde kayıplar yaşadığını biliyor ve görüyor. Alman Cumhurbaşkanı'nı dinlemeden önce, biraz İngiliz, Fransız ve Amerikan gazetelerine bakarsanız Türkiye için neler söylendiğini, Başbakan'ın hangi karikatürlere konu olduğunu, neler söylediğini üzüntüyle görürsünüz. Ben bunlardan mutlu değilim, Sayın Başbakan'la ben 5,5 yıl hükumette birlikte çalıştım. Birlikte çalıştığım siyaset adamının her zaman yüksek düzeyde olması beni rahatlatır. Onunla ilgili eleştiriler bir biçimde beni de rahatsız ediyor. Ama dünyayı ciddi gözlemek lazım. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı konuk olduğu bir ülkede o ülkenin Cumhurbaşkanına ve Başbakan'ına bu şikayetleri, bu konuşulanları aktarma ihtiyacı hissediyorsa durum vahimdir. Fakat Başbakan'ın dün verdiği cevaplara baktığım zaman, durumun vehametini kavramadığını ve Başbakan'ın cevaplarının da ciddi olmadığını gördüm. Eski bir söz hatırıma geldi, "durum vahim ama ciddi değil."