BIST 9.645
DOLAR 32,57
EURO 34,70
ALTIN 2.417,74

27 Mayıs'tan 15 Temmuz'a millet iradesi ve Türkiye'nin demokrasi imtihanı

Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde Osmanlı’dan günümüze çok sayıda kırılma anı yaşandı.

Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde Osmanlı’dan günümüze çok sayıda kırılma anı yaşanmış ve her birinden dersler çıkarılmak suretiyle demokratik kurum ve kuralların geliştirilmesine dönük çabalar artarak devam etmiş olmakla birlikte Cumhuriyet Türkiyesi açısından millet iradesinin seçimler yoluyla tecelli ettirilebildiği ilk başarılı teşebbüsün Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan 1950 seçimleri olduğu ifade edilebilir.

Lakin Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan sürecin meşakkatli ve bedel ödemeyi göze alarak çıkılan bir yol olduğu da açıktır. Tek parti iktidarının iktisadi, siyasi ve toplumsal hayatı daraltan uygulamalarına karşı meclise sundukları Dörtlü Takrir ile dönemin CHP’sine yapıcı eleştiri ve öneriler sunarak değişime duyulan ihtiyacı dile getiren Celâl Bayar, Adnan
Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın fikirleri, yönetici elit tarafından yoğun eleştiriye maruz kalarak reddedilmiş ve kısa zamanda ihraç ya da istifa baskılarıyla siyasal hayattan uzaklaştırılmaya çalışılmışlardır.

Hâlbuki ilgili metnin içeriği incelendiğinde, demokrasi fikri ekseninde şekillendirilen Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluş sürecinin sancıları ve II. Cihan Harbi’nin yarattığı riskler nedeniyle giderek baskıcı hale geldiği ve demokratik kanalların işlerlik kazanması gerekliliği dile getirilmektedir. Savaş sonrası Birleşmiş Milletlere dâhil olma arayışındaki Türkiye için fırsat olarak da değerlendirilen bu adım, İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1945 tarihli “Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça, memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir” beyanatıyla da paralellik arz etmesine rağmen, dönemin iktidar sahipleri, muhtemelen iradeleri dışında gelişen bu durumu kabullenmeyerek, teklifi sunanlar haricindekilere ret oyu kullandırmak suretiyle ön alıcı olmaya çalışmışlardır.

Fakat bu durum son olmaktan ziyade, bir başlangıç fişeği olmuş ve Takrire imza koyan ve CHP ile yollarını ayıranlar, 07 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi siyasal hayata kazandırmış; açık oy, gizli sayım gibi gayri demokratik ve şaibeli 1946 seçimleri istisna tutulduğunda, DP’nin kuruluşunun dördüncü yılında katıldığı görece demokratik ilk seçimde iktidara taşınması, ilgili fikirlerin toplumsal karşılığının olduğunu da göstermiştir.

Ülkenin tıkanan damarlarına kan pompalayarak her alanda müreffeh bir Türkiye yaratmak şiarıyla yola çıkan DP, devletin içerisine yerleşmiş, meşruiyetini nereden aldığı belirsiz yapılar tarafından iktidarının onuncu yılında darbe ile iktidardan indirilmiştir. Günün şartları içerisinde demokrasiden yana olanlar ve/veya sadece DP’yi destekleyenler dahi darbe girişimine karşı koyamamış; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın şehadetiyle sonuçlanan milleti iktidardan uzaklaştırma arayışı habis bir ur olarak Türk siyasal hayatına yerleşmiştir.

Millet darbeyi takip eden ilk seçimden itibaren DP’nin devamı olan partileri iktidara taşıyarak tarafını belli etse de her seferinde Türkiye’yi geriye götüren ur, farklı yapılar eliyle yaklaşık on yılda bir (1960, 1971, 1980, 1997 ve 2007) nüksettirilmiştir. Son olarak 15 Temmuz’da FETÖ’cü hainler eliyle nüksettirilmeye çalışılmış fakat Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı kurtaramamanın derin hüznünü yaşayan neslin torunları, ülkenin iktisadi, siyasi, toplumsal yapısında geri dönülmez kırılma yaratacak darbe girişimini canını ortaya koyarak durdurmayı
başarabilmiştir.

Yarım asırdır darbelere, muhtıralara, askeri ve bürokratik elitin gayri kanuni uygulamaları ve yetki gasplarına sıkça maruz kalan millet ve onun temsilcisi sivil siyaset 15 Temmuz’da verdiği demokrasi sınavından alnının akıyla çıkarken, demokrasi şehitlerimizin aziz ruhlarını şad ettirecek bir görevi de yerine getirmişlerdir.

sametkavoglu@gmail.com